Mor, son yüzyılda hayatımızda daha çok yer alan renklerden biri.  1856 yılında İngiliz kimyager William Henry Perkin’in tesadüfen mor rengi üretmeyi başarmasına kadar kanları mor binlerce kabuklu deniz hayvanından sadece 10mg mor çıkarılabildiği için sadece hükümdarların, imparatorların rengi olmuş. Ulaşımının zorluğu ve pahalılığı, doğal olarak, bu rengi asalet, lüks, zenginlikle bağdaştırmış. Hükümdarlara atfedilen cesaret, onur, sadakat gibi özelliklerde bu sembolizme eklenmiş. Doğada birçok çiçekte mor veya bir tonu kabul edilen eflatun ki, aslında değil, varken bu rengi 19. yüzyılın sonlarına kadar üretememek onu hep özel ve gizemli kılmış.  Eski yüzyıllarda kilisenin imparatorlukların üstünde bir güce sahip olmalarının işareti olarak dini liderler arasında da mor çok yaygın. Bugün bile kardinaller statülerini gösteren mor  cübbeler giyiyorlar. 20.yüzyıla geldiğimizde ise morun, belki de diğer renklerle tam bir uyum sağlayamaması, rengin en görkemli kendi başına çıkmasından dolayı olabilir; bireysellik, yaratıcılık, özgürlükle özdeşleştirilmeye başlanıyor. Yunan biseksüel kadın şair Sappho’nun şiirlerinde sürekli geçen mor menekşeler lezbiyenliğin sembolü olarak alınıyor Almanların 3. Reich döneminde eşcinselleri morumsu bir renkle işaretlemelerine tepki olarak Fransa’daki eşcinseller kendilerini morlar olarak adlandırıyorlar. Feminist hareketin renginin de mor olarak seçilmesi ise 20.yüzyılın başlarında, 1903 yılında İngiltere’de kurulan kadınların seçme ve seçilme hakkı için mücadele eden Kadınların Sosyal ve Politik Birliği’nin morun adaleti, beyazın saflığı ve yeşilin de umudu sembolize ettiği bayrağına dayanıyor. Ayrıca mor gökkuşağı renklerinin içinde, kırmızı ile birlikte, dalga boyu en yüksek olan renktir ve her iki renk de engöze  çarpan renklerdir.

 

Mor, barındırdığı sembolik anlamlarla sanatın bir çok dalında kendine geniş bir alan buluyor. Psikolojik olarak yaratıcılığı arttırdığı söylenen bu renk ressamlar, yönetmenler, fotoğrafçılar tarafından sıklıkla kullanılıyor. Edebiyatta da renklerin önemli bir yeri var. Nabokov’un Lolita’sında olduğu gibi bulunulan ortamın duygusunu yansıtmak için ki, Nabokov Amerika’nın portesini okura yansıtmak için renk paletini bir ressam gibi kullanır romanında,  renkler sıklıkla kullanıldığı gibi sembolik anlamda da kullanılan renklerden biridir mor. Alice Walker’in, 1993 yılında Pulitzer Ödülü’nü aldığı, aynı zamanda filmi de çevrilen Renklerden Moru romanı, mor rengin sembolik anlamına iyi bir örnektir.  Sayımızda Sultan Deliklitaş’ın tanıtımını yaptığı Nijeryalı yazar Chimamanda Ngozi Adichie’nin Mor Amber adlı romanı da morun sembolik değerlerini kullanan diğer bir roman. Her iki kitapta da bireyselliğiyle mor özgürlüğün rengi olarak çıkıyor karşımıza. Tabii hep olumlu çağrışımları yok mor renginin. Latin Amerika’da ölümün ve yasın rengi örneğin. Ülkemizde de şiddet gören kadınlara bir kurtuluş, bir kaçış sağlamak için kurulan Mor Çatı Vakfı bir umut içerse de gittikçe artan kadına şiddeti hatırlattığı, böyle bir sığınağın gerekliliği bende hüzün yaratıyor. Eşcinsellere hak görülen kötü muamelenin de simgesi bana göre. Efsaneye göre İsa’nın çarmıha gerilmesinde etkisi olan Yahuda’nın utancından dolayı moraran İstanbul’un simgelerinden erguvan ağaçları toplum olarak da utancımızı simgeliyorlar.

 

Bu sayımızda Nazan Çinko, Hediye Gasımova Nar, Arif Kamil Olgun, Mehmet Dönmez, Nuriye Yıldız, Dilek Yılmaz, Hüseyin Karagöz ve Nurdan Atay morun kendilerine çağrıştırdıkları üzerinden yola çıkarak birer  öykü yazdılar. Sizde mor ne çağrıştırıyor sevgili okurlar?