Bahçede, kuyunun üzerinde kapak görevi gören tahtaya oturdum. Ağacın dibine önceden sakladığım sigarayı yaktım. Yıllar önce biz yaramaz çocukları düşmesin diye kapağı babam yapmıştı. Kuyunun suyu çoktan çekilmişti ama güvenliği böyle sağlamayı daha kolay bir çözüm görmüştü. Mis gibi iğde kokusu biraz önceki-sigaradan önceki- heyecanımı alıp götürdü. Sigarayla birleşince keyifli bile diyebilirim ruh halime. Keyif… Unutmuşum bu kelimeyi hem de yıllardır. Onunla evlendiğimiz ilk günden beri… Demek on yıl sekiz ay yedi gün olmuş. Şimdi kuyunun dibinde Salih üzerinde ben. En küçük suçluluk bile duymuyorum. Hatta keyfin yanına huzuru da ekleyebilirim. Doğum günümde karar vermiştim buna. Planlı ve titiz bir cinayet olmalıydı öyle de oldu. Doğduğuna pişman edeceğim seni orospu diye bağırırken, yüzüme, gözüme, karnıma, sırtıma nereye denk gelirse oraya kemeriyle vururken, saçlarımdan sürüklerken o gün otuz beşinci doğum günümde vermiştim kararı. Yarın yalnız kutlayacağım. Mezeleri bile aldım. Göbek atmak zorunda kalmadan, içkisine meze olmadan içeceğim şerefime. Kuyunun içi taşla dolu. Canlı canlı bir insanı gömmenin korkutucu olduğunu düşünürdüm değilmiş. Sadist bir insan değilim ama nefesimi ancak böyle geri alabilirdim aldım da.
Salih Suriye’ye iş için gideceğini söylediğinde aklıma biraz olsun soluklanırım düşüncesinden başka bir şey gelmemişti. Sonra gencecik kızlarla geri döndü. Yaşları belki on üç belki on dört dil bilmez korkudan titreyen beş kız. “İki gün burada kalacaklar sonra akrabalarına gidecekler.” Akrabasına gidecek kızlar bu kadar mı ağlar? Birbirine kenetlenip bu kadar mı yalvarır kendi dillerinde. Kızlara bulaşmasın diye kendimi attım öne. Oyunlar cilveler… Neyse ki el sürmedi onlara. Sonra başka kızlar sonra başka kızlar. Geç de olsa anlamıştım yaptığını. Ağzımı bile açtırmıyordu bana. Boş kaldığında da dayaktan gözümü açamıyordum zaten. Bir gün Yine Suriye’ye gideceğini ve uzun süre kalacağını söyledi. Çok parayla döneceğim gör bak. Akrabası pek yoktu seveni de. Sadece arada kızları bir minibüsle götüren tıkız bir adam vardı. Onunla para alışverişi yapıyordu. Doğum günümde yediğim dayaktan sonra bir tomar para çıkardı. Gözüme gözüme soktu. Gör kocanı. Babandan kalma bu eve ihtiyacım yok. Ben dönünceye kadar evinle de vedalaş. Gece bahçeye çıktığımda iğde ağacının altında kuyu beni çağırdı. Her şeyi neler yapabileceğimi anlattı. Ben de dediği gibi adım adım yaptım. Salih Suriye’de. Bilmiyorum ben de haber almadım. Puşt takılmıştır orada. Tüm konuşmalar bu kadar. Artık evimle vedalaşabilirim seve seve.