Nedeni ne olursa olsun bu dünyadan kendi isteğiyle göçen her yazarın cümlesi yarım kalmış diye düşünmekten kim alıkoyabilir ki bizi? Yargılama hakkımız yok ama daha okuyacağımız nice satırlar için üzülme hakkımız var elbette. Belki de yazarlık, yarattığı karakterlerin ruhlar aleminde gezinirken, o ince çizgi üzerinde yürürken, birçok yaşamı yeşertirken, anlam ya da anlamsızlık denizinde boğulmaktır. Belki de yaşama meydan okumaktır kendi bedenini sunarken ölüme…
Vedalar, kalanlar için taşıması ağır yüktür. Veda, sadece anneye, babaya, sevgiliye, kardeşe değildir. Onlar ailedir, başkadır duydukları acı. Okur içinse, kalemin bile isteye susması bencilce kızgınlıktır. Acımasızca incinir, inciltir yazarı duygularında. Nedenler aranır satır aralarında, şiirlerde, öykülerde, romanlarda. Bazen bir acıya rastlanılır, bazen melankoliye, umutsuzluğa, terk edilmişliğe… Bazen sadece yaşama karşı bir manifestodur ölümü yazarın. Sıkıştırılmışlık duygusu kıskacında sıktıkça sıkar yazarı. Belki de bir meydan okumadır yaşama, yaşamın hapishanesine, gelmesini beklemediği geleceğe…
Bir mektup bırakmışsa geride, son sözleri didik didik edilir yazarın, orada mesajlar, yaşamak ya da bu dünyada kalmak için bir anlam bulmaya çalışılır, aslında belki de tek istediği sadece gitmektir. Okur sıkı sıkı bir iple, geride bıraktıklarıyla yaşatır onu. O ipin ucunu hiç bırakmaz.
Biz de bu sayımızda, öykülerimizle, kendini susturan kalemlerin bıraktığı izin peşine düştük. Yazması kadar okuması da zor bir sayı oldu. Yine de okumalı, okumalı ve o derin sularda boğulmadan yüzebilmeli.
Bu sayımıza; Alper Sezener, Aylin Tamakan, Ayşegül Gezgin, Bahar Uysal, Canan Kuzuloğlu, Dilek Yılmaz, Hediye Nar, Naciye Kavas, Öznur Babur, Sülbiye Yıldırım, Yasemin Pforr öyküleriyle can verdiler.
Yaşamın son anına kadar kelimelere tutunmak dileğiyle, iyi okumalar…