Yazın sıcak günleri artık geride kaldı. İnsanın enerjisini soğuran o sıcaklar sonbaharın ılık günlerine teslim oldu. Şimdi daha enerjik hissediyoruz. 

Kasım ayının kendine özgü daha serin ve hüzünlü günlerine tanıklık edeceğiz. Soğuklar başlayacak, çiçekler solacak, yapraklar dökülecek. Tıpkı insan yaşamındaki kırgınlıklar gibi. 

Ancak kırgınlıklar da tıpkı sevgiler, sevdalar, aşklar gibi insan yaşamının bir parçasıdır. İnsan hayatında eş anlı yaşanır bütün bunlar. Biri biter diğeri başlar ve dalgalar halinde insan ruhunda izler bırakır. İnsan bunların bir bütünüdür sonuçta. Bu yüzden kasım ayı teması ‘kırgınlık’ olarak belirlendi. 

Kırgınlık insan ilişkilerinde bir anomi halidir. Yanlış algılar sonucu karşılıklı tepkilere yol açan bir ruh durumudur. 

Toplumsal yaşantımızda her an karşılaşılması mümkün ve olağan olan bu kırgınlık halleri sanki işin olmazsa olmazı ve yaşamın tuzu biberidir. Çocuk nasıl düşe kalka büyürse insanlar da birbirleriyle kırıla döküle iletişimi öğrenerek toplumsallaşırlar. Bu açıdan bakıldığında kırgınlıklar insanların birbirlerini daha iyi anlamada, eksikliklerini görüp tamamlamada, birbirleriyle daha güzel ve sağlıklı iletişim kurmalarında önemli kilometre taşlarıdır. İletişimin, sevginin, ilginin, birbirini daha iyi anlayıp kaynaşmanın bileği taşıdır kırgınlıklar.

Sitem en hafifinden bir kırgınlık halidir. Ancak dostlar arasında ilişkilerin kökleşmesinde, dal budak salmasında bir rehber, bir yol göstericidir de. Bu her iki yan için de böyledir ve dostluklar için bir kazanımdır. 

İnsanlarla iletişimimizde algılarımız oldukça önemlidir. Gözümüzdeki ‘ben’ ile başkalarının gözündeki ‘ben’ her an çatışma halindedir. Sosyalleşmemiz büyük ölçüde dışımızdaki gözler tarafından biçimlenir. Davranışlarımıza algımızdan çok algılanmamız yön verir. 

Kırgınlıklar, insanın olduğu her yerde ve her zamanda yaşanmış ve yaşanacaktır. İki arkadaş arasında olduğu gibi aile bireyleri arasında da yaşanır. Bundan nasibini almamış insan yok gibidir. Tarih, siyaset, edebiyat, sanat hatta bilim dünyasında da yaşanmış örnekleri çoktur.

Örneğin, Hook ve Newton gibi iki bilim insanı birbirlerinin hem dostu hem acımasız rakibidirler. Ancak ömürleri birbirlerine karşı husumet ve kırgınlık içinde geçmiştir. Hook, yaşadığı sürece Newton’un hep ölmesini istemiştir ama Newton’dan önce ölmüştür. Newton da başkanı olduğu İlim Cemiyeti’nde Hook’un ölümünden sonra onun büstünün yapılmasına engel olmuştur.

Edebiyat dünyasında da Kafka babasına büyük bir kırgınlık içindedir. ‘Babaya Mektup’ adlı eserinde bu kırgınlığın ruh halini çok güzel anlatır. 

Nedense akıldan çok duygularımızla yaşarız. ‘Öfke baldan tatlıdır.’ Ancak öfke bir zehirdir de… Panzehiri olan akıl ve sağduyuyu elden bırakmamak gerekir. Küçük bir sitemle başlayıp da kırgınlıklara, giderek husumete, kine, nefrete ve hatta şiddete dönüşen niceleri vardır insan yaşamında.

Aslında yaşamımıza algılarımız damgasını vurur. Dünyayı bu şekilde anlamlandırırız. Her birimizin gerçeği birbirinden farklı. Bu yüzden eksik ya da yanlış bir anlamlandırma sonucu kırılan insanların sayısı az değildir. 

Fanzinimizin bu ayki teması olan “kırgınlık” insanla ve onun yaşamıyla iç içedir. Bu nedenle dişil ve doğurgandır. Bu yüzden yazarlarımız fanzinimizi hikâyeleriyle donattılar. Yazarlarımız Şeref Tokgöz, Arif Kamil Olgun, Elvan Arpacık, Billur Akgün, Dilek Yılmaz, Öznur Babur ve Müge Koçak birbirinden güzel hikâyeleriyle bu sayıda yer aldılar. Fanzinimizde Fred Uhlman’ın güçlü bir eseri; “Kavuşmak”ın tanıtımını gerçekleştirense Dilek Yılmaz oldu. İyi okumalar şimdiden.