Anne bu mektubu sana akşam yemeği yerken yazıyorum. Çorba içtik, tas kebabı yedik. Sonra elma da verdiler. Karnımız doydu merak etme. Cepheye geldiğimiz günden beri bir hayli ilerledik düşman hatlarına doğru. Pek dayanamıyorlar doğrusu. Düşman geri çekiliyormuş. Yüzbaşı öyle diyor. Arada bir siperden tüfeklerimizi çıkarıp ateş ediyoruz. Yüzbaşı, varlığımızı onlara göstermeliyiz diyor. Biz de gösteriyoruz. Şimdilik rahatımız iyidir. Bazen şarkı bile söylüyoruz. Tabii boş zamanlarımızda. Yani bir süre ateş ettikten sonra dinlenirken. Fakat yüzbaşı uyardı. Yüksek sesle söylemeyin dedi. Düşman yerimizi öğrenirmiş. Yüzbaşı da bir tuhaf, bu top sesleri arasında kim duyacak bizim şarkı söylediğimizi. Emir emirdir artık şarkı söylemiyoruz. Bana kendini üşütme demiştin anne. Merak etme. Dikkat ediyorum. Bugün yüzbaşı, arkadaşlar dedi, bir haftadır çakılıp kaldık siperlerimizde. Bir atak yapalım da düşman kiminle savaştığını anlasın. Hepimiz heyecanlandık birden.

Bir, iki, üç deyip hep birden siperden fırladık düşmanın üstüne doğru. Hay çıkmaz olaydık. Daha kafamızı çıkarır çıkarmaz şiddetli bir ateşle karşılık verdiler. Tahmin edebileceğin gibi gerisin geri döndük. Tam siper yattık. Bu arada erlerden biriyle bir onbaşı vuruldu. Sağlıkçılar hemen onları cephe gerisine taşıdı. Sanırım ameliyat edilecekler. Yaraları ağır dedi yüzbaşı. Ölüp ölmedikleri hakkında bir haber gelmedi. Yüzbaşıya sorduk. Merak etmeyin dedi, mutlaka kurtarırlar onları. Doktorlarımız dünya çapında. Beni merak etme, bana bir şey olmadı. Sen hep dua edersin ya, Allah tosunumu korusun diye. Duaların kabul oluyor. Ben iyiyim anne. İçin rahat olsun.

Cepheye uğurlarken boynuma taktığın muska beni koruyor. Hiçbir şeyciğim yok. Merak etme anne. Bugün sadece konserve et yedik. Üstüne de su içtik. O kadar. Ama karnım tok, merak etme. Tosunun geri dönecek. Kokunu özledim. Ağlama anne. Bilirim, sen sulu gözsün, ağlarsın. Sağımıza, solumuza bombalar düşüyor. Valla sen burada olsan kulakların sağır olurdu. Çok büyük patlamalar oluyor. Merak etme. İnsan alışıyor. Bizimkiler de boş durmuyor tabi. Ver yansın ediyorlar. Dedemin kulakları çınlasın. Harbi umumide az mı şarapnel yemişler. Ama düşmanı helak etmişler. Biz kimin torunuyuz?! Bir düşün bakalım. Şimdi ben biraz uyumaya çalışacağım. Yarın fırsat bulur bulmaz sana yazmaya devam ederim. Allah rahatlık versin anne.

Anne, sana kötü bir haber vereceğim. Yüzbaşı vuruldu. Cephe gerisine aldılar. Giderken baktım, yüzü soluktu. Gözleri de açıktı. Boşluğa doğru bakıyordu. Yüzbaşım diyecektim, diyemedim. Pek severdi beni. Hep aslanım derdi bana. Hiç kımıldamıyordu anne. Sesi de çıkmıyordu. İnşallah bir şeyi yoktur. Komutayı üsteğmen aldı. Bizi hemen tam siper yaptırdı. Süngü tak dedi. Nasıl vurulduğunu tam olarak anlayamadık. Dağ gibi adamdı. Şu anda burnumuzu bile çıkaramıyoruz. Mermiler yağmur gibi yağıyor üstümüze. Bugün sadece peksimet yedim, su içtim. Boğazımdan zor geçti. Aslında kimsenin aklına yemek gelmiyor. Durumlar oldukça karışık. Bizim de biraz moralimiz bozuldu haliyle. Silah sesleri daha yakından gelmeye başladı sanki. Havalar iyice soğudu. Hele geceleri. Ama ben üşümüyorum anne, merak etme.

Üsteğmen bizi ikiye ayırdı. Bir kısmımızı daha arka tarafa aldı. Elli metre geride yeni bir siper kazdırdı. Ben öndeyim anne. Merak etme iyiyim. Savaşı biz kazanacağız, buna eminim. Düşman güçlü, ama bize vız gelir. Kaç gecedir uyku yok. Elimiz tetikte bekliyoruz. Keşke biraz uyuyabilsem. Peksimetim bitmek üzere. Üsteğmen merak etmeyin dedi. Bu gece karavana gelecek, kursağınıza sıcak yemek girecek. Nasıl sevindik bilemezsin. Bekliyoruz anne. Ha, bu arada kendimi üşütmüyorum anne. Merak etme. Çavuşun kaputunu da giydim. Gece nöbetinde vuruldu garibim. Üsteğmenim, sen giy dedi. O da beni seviyor yüzbaşım gibi.

Sıcak yemek gelmedi. Üzülme anne. Savaşta böyle şeyler olur. Bizi aç bırakmazlar. Merak etme anne. Herhalde ulaşım hatlarında bir sıkıntı var. Giderirler. Bizim ordumuz güçlüdür. Son peksimetimi yedim. Üstüne su içtim. Karnım doydu çok şükür. Ellerinle açtığın böreği özledim anne. Gelince bir tepsi yaparsın oğluna. Yarısı kıymalı, yarısı peynirli. Hepsini ben yiyeceğim. Şu anda karnım çok aç. Fakat bugünler geçecek, merak etme. Neyse suyumuz bol. Bir şey söyleyeceğim ama ne olur üzülme. Tamam mı?! İki er daha vuruldu. Sağlıkçılar gelemedi. Cephe gerisine götüremediler. İkisi de sabaha kadar inledi. Sıhhiye çavuşu bacağına sargı yaptı birinin. Ötekinin sesi kesildi aniden. Herhalde dayanıklı çıktı. Aferin çocuğa. Ya da yarası hafifti. Göremedim. Arkadaşlar öyle dediler. Aslında tam anlayamadım ne olduğunu. Zaten bacağı sarılı olanın da artık sesi çıkmıyor. İçim bir tuhaf oldu. Midem bulandı. Fakat kusmadım, merak etme. Ben iyiyim anne.

Üsteğmen gerideki sipere gitti bir bakayım diye. Biz öndeki siperde beş kişi kaldık. Beş er. Ama en kıdemlisi benim. Yani usta askerim anne. Üsteğmen giderken, haydi göreyim seni diyerek omuzuma vurdu. Nasıl maneviyatım yükseldi tahmin edemezsin. Bulunduğumuz siper önce Allah’a sonra bana emanetti. Bu arada, söylemeyi unuttum, konserve fasulye dağıtıldı. İdareli yiyin dedi kumanya dağıtan er. Yanında helva da verdiler. Anlayacağın karnım tok. Merak etme. Bitsin artık bu savaş… Eve dönmek istiyorum. Kim bilir karşı taraftan kaç kişi öldü? Bilmiyorum. Bizim taraftan da epeyce babayiğit gitti. Savaş herkesi öldürüyor anne.

Fakat cephanemiz gittikçe azalıyor. Üsteğmen giderken bunun farkındaydı ki, takviye yapılacak dedi. Sabredin, gereken destek sağlanacak. Biraz rahatladık. Mühimmat henüz gelmedi. Fakat gelecektir mutlaka. Bu arada düşmanın ateşi şiddetlendi. Karşılık veriyoruz. Elimiz armut toplamıyor ya. Bir şey dikkatimi çekti bugünkü çatışmalarda. Küçükken bize anlattığın bir hikâye vardı anne. Hatırlıyor musun? Hani mağarada ağzından alevler çıkan canavar vardı. İçeriye kimseyi sokmuyordu. Hazineyi koruyordu. Onun gibi bir şey anne. Karşımızda bir canavar var sanki. Alevden dilini uzatıyor. Siperin önündeki çalıları yakıyor, göz gözü görmüyor. Nereye ateş edeceğimizi bilemiyoruz. Ortalık toz duman. Cepheye gelmeden önce verilen kısa eğitimde böyle bir şeyden hiç bahsetmemişlerdi. Yoksa söylediler de ben mi unuttum? Şaşırdım kaldım. Aklım karıştı. Şu anda her şey karışık zaten. Şimdi ara veriyorum anneciğim. Ortalık biraz sakinleşsin, ben yine sana gelişmeleri yazacağım.

Cehennemin içine düştüm. Yanıyorum anne. Ellerim büzüldü. Dudaklarım kurudu. Yüzüm kösele gibi oldu. Tüfek ellerime yapıştı sanki. Gözlerim bulanık görüyor anne. Üşümüyorum anne. Cehennem ateşi, bir hışımla üstümüzden geçti gitti. Bir sessizlik… Korkuyorum anne. Sadece yanan otların çıkardığı sesler var. Hani sen tandır yakardın da çıtır çıtır sesler çıkardı. Aynı onun gibi. Arkadaşlara sesleneyim dedim, sesim çıkmadı. Boğazım kurumuş. Matarama uzandım. Yerinde yoktu. El yordamıyla aradım sağı solu. Elime kavrulmuş bir postal geldi. İçi boştu. Düşmana ateş etmeliyim. Beni duyuyor musun anne? Üsteğmen bana emanet etti bu siperi anne. Savaşmalıyım. Tüfeğimi omuzladım ve tetiği çektim. Çıt diye bir ses duydum. Mermim kalmamış anne. Hemen elimi belimdeki fişekliğe attım. Bir tane mermi kalmış… Binbir güçlükle mermiyi yerleştirdim silaha. Etrafta kimse kalmamış. Bu son kurşunla mutlaka hedefi vuracağım. Şu anda üşümüyorum anne. Merak etme. Hedef çok yakınımda. Onu mutlaka vuracağım. Geliyorum anne. Beni bekle. Ağlama. Senin oğlun kahraman bir asker değil. Üzgünüm. Böyle olacağını bilmiyordum. Böyle olmasını ben istemedim. Anne… Anneciğim! Sesimi duyuyor musun anne? Neredesin anne? Sana sarılmak istiyorum, ne olur beni bırakma anne. Sana bir daha yazabilir miyim, bilmiyorum anne. Aklın bende kalmasın. Hakkını helal et anne. Üzülme anne.