Bir kitabı tanıtıyorsam bana çağrıştırdıklarıyla yeni başlık atmayı tercih ederim. Ama Selim İleri’nin kaleme aldığı deneme türündeki kitabı için verdiği başlık, YILDIZLAR ALTINDA İSTANBUL, öyle güçlü ki üstüne farklı başlık atmak imkansızdı. 

“İstanbul’u yazmak istiyorum. Kaybolan, değişen, özelliğini, anlamını yitiren şehri, çocukluğumun İstanbul’unu. Aslında ayrıntıları, kent kültürünü var eden her şeyi. Bana öyle geliyor ki çılgınca bir girişim: Elim kolum tuttukça İstanbul yazıları yazmam gerekecek.” diyor kitabın arka kapağında. Gerçekten şehir hızla anlamını yitiriyor. YILDIZLAR ALTINDA İSTANBUL’da anlatılan anıların bir kısmı orta yaşını sürmekte olan benim gibiler için bile bir bilinmezlik sunuyor. Bahsi geçen bir kısım şeyse her ne kadar tanıdık olsa da çocukluğumuz kadar uzak. 

Selim İleri İstanbul’u yaşamış bir yazar. Ama yaşamak öyle bir yaşamak ki aşk gibi. Aynı zamanda bir yazarın duyumsallığıyla, meraklı bir çocuğun bakışıyla, sonra yitirişin hüznüyle kahrolan bir aşık gibi. Zaten edebiyat tarihimizin de en güçlü tanıklarından, en meraklı araştırmacılarından değil midir Selim İleri? İşte bu kitapta kısa kısa makaleler şeklinde yazılmış denemelerinde İstanbul’la edebiyatı sarmaş dolaş hale getiriyor. Birbiriyle hasretle kucaklaşan iki sevgili gibi İstanbul tarihinin bir parçası olmuş edebiyatçıları, onların anılarını ve eserlerine sızmış kısa alıntıları okuyorsunuz. 

YILDIZLAR ALTINDA İSTANBUL’un elimde bulunan cep boy baskısı 205 sayfa. “Mevsimler ve Takvim”, “Hatırlamak” ve “İstanbul’u Okurken” şeklinde ayrılmış. Bu üç başlık altında her biri iki üç sayfadan oluşan kısa makalelerden oluşuyor. Mevsimler bölümünde bir mevsim döngüsü sıralamasında kış, bahar, yaz ve sonbahar hatıralarıyla İstanbul yer alıyor. Örneğin Patlıcan Söyleşisi”nde: “Parıltılı mor rengiyle anılan sebze, patlıcangillerin örnek bitkisiymiş. Patlıcan adı Farsça “batengan”dan Arapçalaşmış “bandıncan”dan geliyormuş. İki çeneklilerden bir bitki familyası. Yazla birlikte mutfağımızı şenlendiriyor ve patlıcan şenliği bütün mevsim sürüyor” diye anlatırken ne kadar merakla, tıpkı bir etimolog gibi kelimenin özüne kadar indiğini görüyoruz ama o kadarla kalmıyor. Makalenin devamında: “Türkçenin büyük ustası Refik Halid, yaz mevsiminin gelişini patlıcan tavanın buram buram kokusuna bağlar. Beyoğlu’ndan yayılacaktır ille patlıcan tava kokusu. Eski apartmanlara çarpa çarpa, dingin bir akşamüstü boşlukta asılıp kalacaktır” diyerek eski çocukluk günlerimizi patlıcan kızartması kokusuyla hatırlatıyor. Yine Mevsimler bölümündeki “İki Yaz” başlığında “Boğaziçi o kadar başkaydı ki, aradan kırk yıl geçtikten sonra çocukluğumun Boğaziçi’sini güzel bir film gibi hatırlıyorum… Kadıköyü’nün bütün plajları sanki bizimdi. Bir gün Moda, ertesi gün Fenerbahçe, Caddebostan, Suadiye, Maltepe… Her yaz Adalar’a ille gidilir, sanki Adalar’a gitmek bir zorunlukmuşçasına, Büyükada’sı, Burgaz’ı, Heybeli’si, Kınalı’sı şöyle bir gözden geçirilir, o gözden geçirişler ille başkalarına anlatılırdı” artık çok geçmişte kalmış güzel günleri yâd ediyor. 

Hatıralar bölümünde neredeyse tek tek İstanbul’un bütün semtlerine uğruyor yazar. “Çapa” makalesinde: “Çapa’yı ben boş arsalı, bostanlı, ahşap evli haliyle hatırlıyorum. Rahat rahat bir kırk yıl önceye dönmek gerek: O zamanlar Vatan Caddesi yeni açılıyordu. Adnan Menderes’in yollar açma merakı büyüklerimizi ikiye bölmüştü diyebilirim. Bazı büyüklerimiz yeni yeni yollar, caddeler açılırken tarihi değer taşıyan eski yapıların, ata yadigârı anıtların mirasyedi savurganlığıyla ortadan kaldırılıyor olmasına hop oturup hop kalkarlardı. Bazı büyüklerimiz de İstanbul’un hızla kalabalıklaştığı, yolların yakında yetmeyeceği kanısındaydılar…” diye anlatırken tarihe taraf tutmadan sadece tanıklık ediyor. Aynı metinde Orhan Kemal’in de adı geçiyor: “Orhan Kemal’in romanlarındaki zengin aileleri, patron babaları, şımarık genç kızları, saçları yapılı anneleri getirivermişti, o şımarık zengin çocuklarını da” diyerek Çapa’nın hızlı değişimiyle toplumsal değişimin edebiyata yansıması birleştiriliyor ve “Apartmanlarla birlikte yalnızca ahşap evlerin ömrü sona ermiyordu Çapa’da. Her birinin ille meyve ağaçlı; kirazlı, dutlu, erikli, küçümen arka bahçeleri, apartmanların geniş arsaları için feda ediliyordu” diyerek şehrin acımasız değişiminin de tanıklığını yapıyor. 

Tabii toplumsal değişim de sızıyor İstanbul anılarının içine. Artık kaçınılması mümkün olmayan iç acıtıcı olaylarıyla… “Aynı Kentin Çocukları” başlığı altında yüzlerce yıl bir arada yaşamış insanların nasıl ötekileştirildiği, bu ruh halinin nasıl topluma işlendiği anlatılıyor: “İstanbul’u yerle bir eden 6-7 Eylül Olayları’ndan galiba bir yıl sonraydı: İlkokuldayken ders kitaplarımızı, defterlerimizi ille kırmızı kap kâğıdıyla kaplamamız, kitaplarımıza, defterlerimize kırmızı etiket yapıştırmamız istenmişti. Böylece Yunan bayrağını çağrıştıran lacivert kap kâğıdı ve lacivert etiket çocukluğumuzdan siliniyordu. O zaman, birkaç Türk Rum çocuğun üzüleceğini düşünerek tedirgin olmuştum.” Oysa dilin ve kültürün geçmişi vardır: “Diller birbiriyle sarmaşırdı. Türkçenin en güzeli dediğimiz İstanbul Türkçesine kâh Rumca, kâh Ermenice, kâh Yahudice, hatta Arnavutça, Yahudiceyle karışık Fransızca karışır; sözcükler birbirini kovalar, birbiriyle dostluk kurar, birbirine gülümser, kızar, öfkelenir, birbiriyle sevişir, birbiriyle çatışırdı.” Şimdi elbet dilin içinde izleri kalsa dahi varlıkları kalmayan şehrin eski sahipleri, renkli mozaiğinin parçası olanlar hatırlanıyor. 

Kitabın son bölümü olan “İstanbul’u Okurken”de yer alan makaleler romanların, şiirlerin içinde İstanbul’un izini sürüyor. Bu bölüme Selim İleri, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehir” romanından şu kısa alıntıyla başlıyor: “Şüphesiz yarın bu peyzaj da değişecek. Şimdi çorap atölyesi filan gibi şeyler olan o eski harap konaklar ortadan kalkacak, yerlerini modern atelyeler alacak, iş şartları değişmiş, dünyaya başka gözle bakan insanlar Sünbül Sinan’ın etrafında yaşamaya başlayacaklar. Fakat Yahya Kemal’in merhamet ve sevgi şiiri asırların yığdığı bu havayı bize muhafaza edecek.” 

YILDIZLAR ALTINDA İSTANBUL’un elimdeki baskısı İstanbul Kitaplığı – 1 olarak sunulmuş. Bu seri daha önce farklı yayınevleri tarafından da basılmış. Toplamda altı kitaptan oluşuyor. Selim İleri’nin İstanbul Kitaplığı başlığı altındaki diğer kitapları ise şöyle: İstanbul Seni Unutmadım, İstanbul’un Sandık Odası, İstanbul Hatıralar Kolonyası, İstanbul Lale ile Sümbül, İstanbul’un Tramvayları Dan Dan. 

Keyifli okumalar dilerim. 

_______________

Selim İleri: Yıldızlar Altında İstanbul, Everest Yayınları, 2012, 1. Baskı, 202 Sayfa