İnsan düşünürken aklında küçücük bir adam konuşur gibi gelirdi bana. Şimdi dilsiz olmuş. Sesini duyamıyorum. Koskoca bir boşluk var zihnimde. Mümkün mü bu? Zihinler boşalmaz demişti psikoloğum, bu senin kendince yarattığın bir sembol o küçük adam sensin, senin iç sesin. Demek ki iç sesini susturmuşsun. Anlamlı gibi geliyor şöyle bir tepeden okuyunca da, yaşayınca hiç de öyle değil. Küçük adamı özledim. Artık karar zamanım geliyor ve ben nelerle oyalanıyorum. Oyalanıyorum çünkü ne yapacağımı bilemiyorum. Küçük adam konuşabilseydi…

Bu benim hakkım dedi genç adam. Daha onunla birlikte bile olamadık. Beklediği ben olmalıyım. Sizler bir sürü şey yaşadınız oysa ben bu gencecik yaşımda burada tıkılıp kaldım.

Asıl benim hakkım dedi yaşı ellilerde kadın. Onun için saçımı süpürge ettim. Yemedim yedirdim, içmedim içirdim. Hep büyüyüp genç kız olup evlenmesini ve onunla arkadaş olmamızı bekledim.

Durun dedi kadınla aynı yaşlardaki adam. Ben ona bir kere bile sarılıp seni seviyorum kızım diyemedim. Hep bu fetvalar, korkutmalar yüzünden. En saf duygularımıza karıştırdılar sapıkça düşüncelerini. Oysa ona sıkıca sarılmak, öpüp koklamak isterdim.

Kayıplar, biten yaşamlar… Annem, babam, nişanlım aynı gün, aynı yerde, aynı kazada yanı başımda hep birlikte göçüp gittiler. Bense, beyaz gelinliğime bakıyorum, kırmızı olmuş. Etrafta sesler var. Birileri koşturuyor, hiç acı duymuyorum. Nefes alıyor muyum onu bile bilmiyorum.

Bir saat vaktim olacak dedi genç adam. Onun tenini hep özledim. Arzularıma ket vuramıyorum burada bile. Lütfen, bakın siz yaşamışsınızdır bir sürü şey. İzin verin ben gideyim.

Hayır dedi ellilerdeki kadın. Kesinlikle izin veremem. Ben onu masum bir çiçek gibi korudum, kolladım. Bir hayaletin onunla birlikte olmasına hangi anne yüreği dayanır? Ben gidip ona öğütler vereceğim. Ona gelecek günleri için yol göstereceğim.

Durun dedi kadınla aynı yaşlardaki adam. Durun dinleyin. Şu anda kendi kendine bir şeyler söylüyor.  Belki beni çağıracaktır kim bilir? Benim gibi o da sarılmak istiyordur babasına.

Artık ne onların sesini ne de küçük adamı duymuyorum. Kaybettim tüm sesleri. Zihnimdeki boşluk yayılıyor bedenime. Bir rüyanın içinde miyim yoksa? Bedenim kum tanelerine dönüşüp kayboluyor. Yavaşça siliniyor, yok oluyorum. Büyük bir rahatlama ve huzur duyuyorum, bir de koşuşturan insan sesleri. Bu genişleme hissi, öylesine akıp gitme… Yalnız, bir başına.

Neden beni çağırmadı dedi genç adam? Yoksa hiç sevmedi mi beni? Evlenecektik, birlikte yaşlanacaktık, neden beni çağırmadı dedi genç adam.

Neden beni çağırmadı dedi anne? Ben onun için tüm hayatımı harcadım. Sadece bir saat daha verecekti bana.

Neden beni çağırmadı dedi baba? Bir kerecik sarılıp öpecektim onu. Yaşamımda ilk kez seni seviyorum diyecektim.

Hastane koridorlarında koşuşturma devam ediyor. Hastalar hasta yakınları gelinliği üzerindeki genç kadına bakıp üzülüyorlar, yakından bakanlar yüzünde bir gülümseme olduğunu söylüyorlar.

“Nabız alamıyoruz efendim! Kaybediyoruz”

“Çabuk ameliyathaneye, çabuk”