“Benimle dalga geçmeyon de mi evlat?”
“Yok be Emmi, aynen dediğim gibi. Dinle beni sen, al götür şunu eve, dene. İşe yaramazsa getir, takır takır paranı verip geri almazsam şerefsizim.”
“Bak şerefsizsin haa?”
“Aynen ya! Ver şimdi sen oradan bi’ beşyüzlük. Git evine. Denemesi bedava.
“Bedava mı? Bak gene dalga geçeyon benimle!
“Haydaaa, geldik mi yine aynı yere?! Niye dalga geçeyim Emmi?! Denemesi tabii bedavaya geliyo sana. Beğendin aldın o zaman geçer paran bana. Ben de malımı sana emanet edeyom, di mi? Az uyanık değilsin valla! Bırak şu dalgayı malgayı da işimize bakalım. Aanadın di mi şimdi sen, nasıl kullancen bu Bas-Bas’ı?
“Aanadım aanamasına da bizimki yutcek mi bakalım?”
“Yutaa, yutaa. Sen hiç meraklanma. Yalnız dikkat etcen, tabii. Çakarsa yedin ayvayı. Onun için cebinden heeç çıkarma. Ufacık bir düğme zati… Ama susturacağın zaman arkası dönük olsun ki çakmasın vaziyeti senin ki, he mi? ”
“He ya! Ama ya görürse beni Bas-Bas yaparkene? Netçez o zaman?”
“Eh o da senin marifetine kalmış Emmi! Yemeyesin Bas-Bas’ı kafaya! Bak o zaman karışmam, iade falan da almam. Sağlam isterim malımı. Tamam di mi, aanaştık di mi?”
“Heç fırsatı kaçırmeyon lan zibidi! Ne demişler, kurtlar kocayınca köpeklerin maskarası olurmuş!”
“Eh be Emmi, bi’ köpek demediğin kaldıydı, onu da dedin ya! Yaşına hörmetim var, yoksaam?! Düşünüyom da senin nene de pek haksız değil galiba. Ona da böyle takaza yapıyosan, vay haline!”
“Yok be, heççç hükmüm yok artık! Varsa yoksa o Reiz. Daha televizyonu açıyon gözünde, kulağında o. Ne biçim diziyse hiç bitmeyo gece-gündüz. Hadi görmeyeyim gözümü kapem diyom, e kulakları netcez, he, söyle bana!? Nasıl duymeycez o böğrük böğrük gonuşmaları. Bana bak len! Bu Bas-Bas essahtan işime yararsa dile benden ne dilersen, beş yüz üstü bi’ yüzlük de benden sana kıyak,” dedi Sülüman Emmi, iskemlesinden oflaya poflaya kalkarak. Baston destekli evinin yolunu tuttu. Kahvedeki televizyon da bozulacak zamanı bulmuştu. Ne güzel denerdi hâlbuki oracıkta.
Aheste beste eve varıp kapıyı vurdu. Açan yoktu. “Alla Allah nerede ki öğle vakti bu kadın?” Cebinden anahtarı çıkarıp kapıyı açtı. Titrek hareketlerle içeri girince olanca gücüyle kapıyı ittirdi, gümmm diye kapandı kapı. Bangır bangır açık televizyon sesinden zar zor duyulur bir ses işitildi içeriden, “Sen min?” Sülüman Emminin yaşıyla kulağı bu seslenişi duymaya yetmedi. Yavaş hareketlerle sesin geldiği odaya yöneldi. Gündüz vakti perdeler sımsıkı kapalı, televizyonun tam karşısına kondurduğu iskemleye kurulmuş gözünü kırpmadan ekranı seyre dalmıştı Hatçe Nene. Emmi, “Dünya yansa haberi yok!” diye söylendi. Yorulmuştu, sekiye attı kendini, soluklandı bi’. “Gösteririm ben sana şimdi,” deyip cebini yokladı. İşte sihirli düğme yerli yerinde duruyordu. Keyifle okşadı. Ne zamanki Reiz göründü ekranda heyecanlandı. Hemen elini cebine attı. İlk anda bulamadı sanıp ter içinde kaldı. Biraz daha gezdirince elini derinde, hah, işte oradaydı. Rahatladı. Öyle bir gerine gerine yaslandı ki sekinin kilim yastığına, kurumundan geçilmiyordu. Bacağını da altına yerleştirdi bi’ güzel… Bir eli bastonunda, diğeri Bas-Bas’ta, yumuluverdi düğmeye titrek elinin tüm gücüyle. Hoppp ses kesiliverdi. Susmuştu nihayet! “Oh Yarabbi şükürler ola,” dedi içinden. “Lan velet, hakettin altı yüzü… Beynim şişti bu herifin sesinden. En nihayet susturdum işte. Hadi bakalım Hatçanım, ne bok yiycen şimdi? Ben mi yaman sen mi?” derken, Hatçe Nene bir an ne olduğunu kavrayamadı. Görüntü olsa da ses çıkmıyordu. Reiz susmuştu. “Hay mendebur!” dedi, “tam da sırası en helecanlı yerinde! N’oldu ki şimdi bu merete,” diyerek yavaş hareketlerle yerinden kalktı. Kumandayı aldı sehpadan, pili mi bitmişti acep derken, ses düğmesini denedi, çalışınca bir sevindi ki koşup yerine kuruldu, tekrar. Sülüman Emmiyi fark etmemişti bile! Aradan beş dakika geçti geçmedi ses yine kesildi. Bu sefer kumanda elindeydi. Bastı hemen, oh şükür, gelmişti. N’oluyordu ki bu salak şeye. Hay boyu devrilesice, ne dediydi acaba kıza, tam da en önemli yerinde, olacak iş miydi şimdi bu? “Kaç senelik televizyon, ben eskidim o mu eskimecek,” diye düşündü. “Bu herif de almaz ki şimdi yenisini, ben isteyom ya! Netsek ki? Almazsa almasın, ben de çocuklara söylerim. Ay onlara da yazık be, bu hayat pahalılığında hepsinde üç çocuk. Tüh ya, tam da Reiz kıza aşkını söyleyecekti,” diyerek hayıflandı. Ses gidip gelse de ısrarla seyretmeyi sürdürdü. Fena sardırmıştı bu yeni yabancı diziye… Tekrarları bile tekrar tekrar izliyordu. Bi’ gece uykusunda Reiz diye sayıklayınca, çişe kalkan Sülüman Emmi duymasın mı?! Çoook bozulmuştu, çok! Artık adamın böğrük seslendirmesi mi, yoksa Hatçe Nenenin hayranlığı mıydı onu delirten bilinmez ama intikam almayı becerse de çok geçmeden yakayı ele verdi.
Dizi izleye izleye komplo teorisyeni kesilen Hatçe Nene, önceleri anlamasa da sonraları işkillenmeye başladı. Ne zaman bu herif yanında olsa, Reiz susuyordu. Dikkatini çekti. Baştan eskidi sandıydı televizyonu ama yooo, bu işin içinde bir iş vardı. Görmüyor muydu dizilerde kimin eli kimin cebinde belli değildi; derkennn uyanıverdi birden… Son zamanlarda bu adam hep eli cebinde geziyor, olmayan dengesini kaybediyor, düşme tehlikesi geçirse de el cepten hiç çıkmıyordu. “Ah seni, Sülüman efendi, ah; ne numaralar çeviriyon gene, aanarız bakem yakında,” diye söylendi Hatçe Nene. Hiç ses etmedi, o gece erkenden yatağa girdi, dizi mizi izlemedi. Uyuyormuş gibi yapıp beklemeye başladı. Çok geçmedi Sülüman Emmi de geldi yatağa. Az sonra horultusu duyulmaya başlayınca usulca kalktı. İçeri vuran ay ışığı ne güzel aydınlatmıştı ortalığı. Pantolonu kolayca buldu, kaptığı gibi odadan çıktı. Hemen ceplerini karıştırdı. Eline ufacık düğme gibi bir şey geldi. Evirdi, çevirdi bi’ şeye benzetemedi. Ayaklarının ucuna basa basa aşağı odaya indi. Kapıyı usulca kapadı. Bi’ koşu televizyonu açtı. Ses birden yükselince, aman uyanacak telaşıyla bilinçsizce elindeki düğmeye basıverince TV sustu. “Ahanda yakaladım seni Sülümannn!” diye göbek atmaya başladı gecenin kör vakti. Sonra televizyonu kapatıp düğmeyi emin bir yere sakladı. Neşe içinde yukarı çıkıp kapı önündeki pantolonu kirliliğe atıverdi. Geçip yattı yeniden. Ohh sıcacık yapmıştı yatağı. “Bari o işe yara!” diye söylendi. Mışıl mışıl uykuya daldı. Ertesi sabah her şey yolundaydı. Hatçe Nene ne hikmetse televizyonu hiç açmadı. Sülüman Emmi şaşırsa da üstünde durmadı, allahaısmarladık deyip kahveye gitti. Zibidi geldi o gün, sordu nasıl vaziyetler diye. Sülüman Emmi ağzı kulaklarında, “Eyi, eyi, pek güzel, Reiz’i susturdum sonunda,” deyip gevrek gevrek gülerek anlattı olan biteni. Akşama doğru köstekli saatini kontrol etti, ajansa az kalmıştı. Anca giderdi, eyi akşamlar deyip evin yolunu tuttu. Zili çaldı, yine açan eden yoktu. “Hayırsız!” dedi, “sen ancak Reiz seyret!”. Sonra da aklına gelince yapıp ettiği, kıs kıs güldü. Anahtarını çıkarmak için elini cebine attı ki birden aklı başına geldi. Eyvah düğme yerinde yoktu. Yapabildiğince hızla öbür cebine baktı. Yooo, orada da yoktu! Şaşaladı, sonra hatırladı yeni pantol vermişti sabah Hatçe. Eee, ya bulduysa? “Yok ya, ne zaman yokladı ki ceplerimin içini? Hep demem mi bak bi ceplerime, sümüklü mendillerle yıkıyon. Kim dinleyo acaba?” diye söylene söylene içeri girdi. “Hatçe,” diye seslendi, yanıt gelmedi: “Evin yolunu bulamamış yine belli!” Televizyonlu odaya yöneldi hemen. Ajansa beş vardı. “Ya, bu kadın iskemle dayıyo bunun önüne, du bakem ben de öyle yapem,” deyip Hatçe Nene gibi iskemleyle televizyonun tam karşısına kuruldu. Kumandaya basar basmaz başladı televizyon avaz avaz, ilk baş Reis haberleriyle. Sülüman Emmi neredeyse televizyonun içine düşmüş haberleri izlerken Hatçe Nene yavaşça sokuldu, kapıyı siper edip Bas-Bas’ı çalıştırdı. Reis sustu birden. Sülüman Emmi şaşırmıştı. “N’oldu ki şimdi durup durukene!” Kulaklığı geldi aklına, eline alıp baktı, kontrol etti. Açıktı. Tekrar taktı kulağına ki hoppp ses geliverdi. “Hay münasebetsiz, sen de eskidin ben gibi,” dedi. Kendini yeniden haberlere verdi. Fakat garip bir şekilde ne zaman Reis çıksa ses kesiliyordu aynen Reiz’de olduğu gibi. Haydaaa, ecinniler mi gelmişti. Işığı açmadığını fark etti. Ayağa kalkınca Hatçe Nene hemen gizlendi. Sülüman Emmi ağır ağır gelerek ışığı açtı, etrafına bakındı, her şey yolunda görünüyordu. Bas-Bas geldi aklına, yukarıda kirlilikte olmalıydı. Düşündü, “Amann!” dedi “kim çıkacak şimdi taa banyoya. Gece yatmadan bakarım,” deyip vazgeçti yukarı gitmekten. Yine geçip oturdu televizyonun karşısına. Aç-kapa aç-kapa, yorulmuştu. Vazgeçti uğraşmaktan. Öylece seyretmeye başladı. Ses olmayınca ekrana baka baka uykusu geldi, başı göğsüne düştü, uyuklamaya başladı. Bunu gören Hatçe Nene durur mu hiç, bir bastı Bas-Bas’a, televizyonun sesi köküne kadar açıldı. Sülüman Emmi korkuyla uyandı, neye uğradığını şaşırmıştı, “Hay senin Reis gibi…” dedi, “ne konuştuğun belli ne sustuğun…”