Onu ilk kez görmeye ve duymaya başladığımda yedi yaşındaydım. Adımlarını yalnızca ben duyuyordum. Tıpkı yerdeki bir karıncanın sessiz kımıldanışını işitir gibi. Senelerce duydum. Serpildim yine duydum. Ta ki bir gün… Çekilip gitti. Fincancı katırlarını ürküte ürküte… Başlangıcına dönersek herkes gibi gündüzleri değil geceleri çıkıyordu ortalığa. Işığı yaktığım zaman gittiğini sanıyordum. Oysa söndürünce yine onunlaydım.

O günü hiç unutmuyorum. Çünkü yaşamımda ilk kez güneş tutuldu, hayatım karardı ve benim gölgem, işte o zamandan beri ayrılmaz bir parçam oldu. Ben içimdeki duvarlara hapsolmuşken o özgürce dolaşıyordu. Bana benziyordu ama bir bedeni yoktu, karanlıktı, tıpkı gece gibi. Benimse bedenim vardı ama ruhsuzdum. Yirmi dört saatin gündüzü bensem, gecesi oydu. Gölge…

Yaşantımın kapkara bir gecede, kuyruklu yıldız misali elimden kayıp gittiği günden beri, geceleri, kapım her gıcırdadığında, bir korku tırmalardı sivri pençeleriyle yüreğimi. İri yarı bir cüsse çullanırdı çocuksu düşlerime. Çağıldayarak akan gözyaşlarıma aldırmaz, dehşetle büyüyen gözlerimi kapatırdı sonu gelmez ölümlere. Çaresiz çırpınışlar içinde sesimi duyuramadığım her vakit, biraz daha yakınlaştırırdı beni ecele. Bakışlarım değişir, soğuklaşır, korkunç masallar dönerdi zihnimde iyilerle kötülerin cengine dair. Oyunla avunmak, hayallere sığınmak en masum silahımdı benim.

Bir gece, ardımsıra uzayan bir gölge gördüm odamdaki duvarda o korkunç sarsıntıdan sonra. Ruhumda kopan zelzeleler, tüm kirişlerimi çökertmişti. Hakikat ya da değil, gördüğümün ve duyduğumun peşindeydi aklım tıpkı bir avcı gibi…

Gölgenin ayakları yoktu fakat rüzgârda uçan bir pelerin gibi süzülüyordu loş ışıkta. Gerçek mi yoksa hayal mi olduğunu kestiremedim ilkin. Bir yanım ölesiye korkarken, diğer yanım sığınıyordu bu esrarengiz güce.

Gecenin bir yarısı korkunç çığlıklar duydum duvarların ardından. Giderek yükseliyordu ses. Önce algılayamamıştım korkudan ve şaşkınlıktan. Sonra tanıdım ve tüylerim diken diken oldu.  Ardından sallandı ev deprem olmuşçasına. Eşyalar yere kapaklandı. Dışarı attı herkes kendini yangında ilk kurtarılacak evrak gibi. Yalnızca ben kalmıştım içeride, bir de duvarımda süzülen gölge.

 

Hem tedirgindim, korkuyordum hem de uyku akıyordu gözlerimden. İnsanüstü bir güç kapatıyordu gözkapaklarımı. Uyuyakalmışım epey zaman sonra.

Uyandığımda baktım ki eve ve bana bir şey olmadığını gördüklerinde hiçbir şey olmamış gibi girdiler içeriye. Bense üzerimdeki donuk hali atamamıştım tam anlamıyla.

Sonraki günlerde, esrarengiz olaylar zinciri başladı. Oldukça tuhaf şeyler, benimle ilgisi varmış gibi görünen ama benden bağımsız gelişen durumlar… Mesela, kafamdan geçen düşüncelere ben bile şaşırmaya başlamıştım. Kudurarak yattığı yerde her yerine iğneler batsın istiyordum. Öyle ki gözü dönmüşlüğünden eser kalmasın ve yalnızca kendi derdine düşsün diyordum. Duvardaki saatin tik taklarını sayıyordum. Tik, tak, tik, tak, tik, tak..

Sonunda gece yarısı, onun böğürtüleri inletti evi, Herkes merak ve şaşkınlıkla sesin geldiği yere doğru koştu. Yalnızca ben ve gölge kaldık odada. Ulumasını dinlemek, acı çektiğini bilmek içimi rahatlatıyordu. Ağlaşanları duyunca merakım ağır bastı. Ayaklarımın altında çıtırdayan bir böceği çiğnermişçesine adımlarımı bastıra bastıra yürüdüm yanlarına.

“Olamaaz! diye çığlık attı teyzem. Sonra bana lanetli bir ucubeymişim gibi davranan diğerleri.

Ardiyelik olarak kullandıkları odanın tavanına geçirilmiş ipte günahlarına dolanmış sallanıyordu “enişte” dedikleri adam. Baştan aşağı kesif bir günah kokusu sarmıştı burnumun ucunu. Son derece tiksindirici. Görmemek için başlarını çevirmişlerdi başka başka taraflara. Elleriyle yüzlerini kapatmışlardı. Ağlama korosu iş başındaydı. Bense ilk kez duyduğum böylesi ölümcül bir manzaranın hazzıyla gözlerimi cesedin üzerine astım. Tek tek gezdirdim tüm uzuvlarında bakışlarımı. Koca, çirkin kafası önüne düşmüştü gölgeye baş eğercesine. Gölge kahkahalarla gülüyordu. Az kalsın ben de kahkahalarımı serbest bırakacaktım. Dili dışarı sarkmış, ablak suratı mora çalmış, pörtlek gözleri dışarı fırlamak istercesine daha da pörtlemişti. Benim katılırcasına isyanımı duymayanlar onun ölürken çıkardığı kahrolası gürültüyü duymuşlardı.