Oh beee! Dünya varmış! Omuzlarım çökmüş, sırtım tutulmuştu. Üstümden ağır bir yük kalktı. Her gün binlerce araç -kamyonundan tut tırına dek- üstümden geçirdin, gün günden dozunu artırarak. Karalarım, denizlerim, göğüm, göğsüm ezim ezim ezildi her yerim, en başta da yüreğim. 

Ne benim, ne ozanın dediği “Sadık Yârim” toprağımın, suyumun, havamın kıymetini bilemedin. Okyanusum mu kalmadı kirlenmedik, atmosferim mi? Neslini tükettin bir sürü kardeşinin. Türleri yok oldu floramın, faunamın. Beton ettin her yerimi. Döşedin yetmedi diktin, bir yemediğin kaldı şu meretin. Yemesen de tozunu yuttun ki zahir kalbin de kafan da betona tuttu gitti; evlat demeye dilim varmıyor artık! 

Analık işte; adın “Doğa” olsa bile, evlatların hayırsız çıkınca elin ayağın buza kesiyor. Hoş şimdi haksızlık etmeyeyim bitki ve hayvanlarım hayırlı evlatlar doğrusu. Lakin sana gelince tekne kazıntım, hayırsızın allahı çıktın! Tak ettin canıma! Ciğerim yanık! Son görümlüğümüz dedik, tepemize çıkardık, yapmadığını komadın amansız. Dünya etrafında dönüyor zannedersin. Ne ana taktığın var ne kardeş! Verelim yiyesin, verelim giyesin, verelim harcayasın, yeter ki konforun kaçmasın. Aldıkça şımardın, şımardıkça azdın. Sonsuz sanırsın kaynaklarım…

Ne sırtım kaldı ne ciğerim. Havadan karadan denizden kuşattın tenim, bedenim. Ozonumu deldin en sonunda. Buzlarım erimeye yüz tuttu. Bak evladım, sadece iki derece, kafan basıyor mu acaba, iki derececik bile yeter sağlığımı alt üst etmeye diyorum da dinleyen kim? Benim sağlığım demek kimin sağlığı demek acaba? Bir düşün hele! Tabii ki senin! Ben hastalanırsam kim bakacak sana? Uzay boşluğu mu? 

Bir aymazoğlu aymaz olup çıktın. Karbon üstüne karbon saldın, olmadı kömür üstüne petrol yaktın. Metandan ciğerlerim ha patladı ha patlayacak. Bir gün ateşim çıkıyor kırka, bakmışsın gelmişim yaza… Üç beş gün sonra hoppp buza kesiyorum, geziyorum on santigratlarda; haydi bakalım buyrun kışa! Nerede benim mevsimlerim, ilkbaharım, songüzüm; yedin bitirdin, yo-yo topuna çevirdin havamı, bi yukarı, bi aşağı… İklimlerimin içine ettin. Çok biliyorsun ya, kendince kendine iklimleme diye bi düzen tutturdun, her yeri klima doldurdun. Güleyim mi ağlayım mı bilemedim. Bıkıp usanmadın kötü taklitlerimden. Benim yerimi tutabilir mi o? Taklitler ancak aslını yaşatır. Saldın klima gazlarını yüzüme yüzüme tüy diktin bronşitime. Astım olup çıktım bi de. Tansiyonum desen zıp zıp. Kalp krizinden gidecem umurunda değil. Sanki on tane anan var!

Tam bir mirasyedi oldun başıma; ölmeden mezara koyacan beni. Hayır, ben ölsem ne işine yarayacak onu da anlamış değilim! Tanrı aşkına hiç akıllı işi mi bu? Oysaki akıl bir tek sana bahşedili şu koca dünyada. Belli ki hırsın aklının önüne geçmiş, düşünemiyorsun bile! Eee, beton kaplanınca beynin. Vay ki vay halimize! 

Bir haddini bilmez oldun, başın aldın gidiyorsun. Ömrümü yedin. Üredikçe üredin, tükettikçe tükettin. Şu “Tüketim” lafına da takığım doğrusu! Diline pelesenk “İğğğrenç” de tam buna göre! Asıl iğrenç kim acaba? Ne kadar galiz bir kelime! İzanın da kalmamış belli! Tüketmek nedir evladım? Düpedüz yok etmek! Bak şu aymazlığına! Bir de reklam yapmıyor musun: “Daha fazlasını isteeee!!!” diye bangır-bangır, ekran-ekran kanım çıkıyor beynime! Oha be! Herkes daha fazlasını isterse kime, neye, nereye yetişirim ben? Hiçbiriniz de demiyor ki “YETESİ” kadar. Ana sözü haktır derler, bir an önce edinmen gereken şiar bu da, takan kim? 

Aslına bakarsan düpedüz “ŞİDDET” görüyorum senden yahu! Şaşmamak lazım, ayrılmaz bir parçan olmuş bu illet; ne yazık! Bi de kötülük görünce “Hayvan” demiyor musun, düşüp bayılıcam orada! Kurban ol sen o hayvanlara. Senden iyi ve masumlar her zaman! Şiddet fıtratına işlemiş. Armut dibine düşer deme şimdi de! Şiddetime maruz kalma nedenin uyumlu olman mı? Uydurmaya çalışman mı? Hâlbuki düzenim uyum üstüne kurulu… Aklını kullanacağına, yok yok kullanıyorsun da beni kendine uydurmaya… Kafayı mı yedin sen? Evet, evet! Yemişsin belli! Kadına, çoluğa çocuğa, hayvana, bitkiye gösterdiğin şiddete bakılırsa, eh, ananı mı noksan koyacaktın bu vahşetinden? Varsa yoksa güç gösterisi işin! 

“DEVLET” diye bir otorite kurmuşsun gösterinin dik alası… Cinsiyetçi âdemoğulları  gelip ahkâm kesiyorlar her yere her şeye. Sürekli tepişip duruyorlar “ÇIKAR” denen pislik uğruna. Ne çıkarı, kimin çıkarı yahu? Bir ve birlik olamadın gitti koca bir birliğin nokta kadar zerreciği ola ola! Dinler-felsefeler yetemedi aymazlığına! Ne ana takıyorsunuz ne kardeş. Çıkar için her tür yol mübah sende! Bıkıp usanmadan savaş içinde birbirinize ve bana kıya kıya kıyametimi getireceksiniz sonunda. 

Hâlâ vur patlasın çal oynasın… Dı kiii imdada bir Tanrı parçacığı yetişti. Atalarının on dokuzuncusu… Taş bastım bağrıma, ana yüreğim yanar tabii. Ama illaki bir ders de alman gerekli! Dinin imanın PARA. Tanrı bile küstü: Diyor ki gelme artık istemem kirli ibadetlerinle ne camiye, ne kiliseye, ne de bir mabedime…

Topu topu iki üç ay sen eve tıkılıverince esenlik geldi üstüme. Düşün oncacık sürede check-up değerlerim düzeldi! Ozonum yama tuttu. Havam temizlendi. Ciğerlerim bayram etti. Hayvanlarıma gün doğdu, caddelerde dolaşır oldular. Kıyıları ziyaret ettiler. Bitkilerim kendine geldi.   

Bulaşmadığın yer kalmamıştı! Bulaşa, bulaşa, hayvanımı, bitkimi yerlerinden ettin. Al sana şimdi bulaş! Bulaşmasın diye tıpış tıpış ister gönüllü ister zorunlu hapsoluverdin inine. Kafese koyduğun hayvanlar gibi cam içi kalıverdin, sera etkili dev kulelerinde ve evlerinde. Bakakaldın öylece hayat eve sığarmış diye. Onca sene hapsettiğin hayvan-bitki-insan gibi insan evlatlarımın özgürlüklerine sayacaksın artık! İlahi adalet denen şey bu olsa gerek!

Şimdi geldik mi zurnanın zırt dediği yere: Bakalım aklın başına, sağlığım yerine oturacak mı? Hepi topu on senecik var önümüzde! Ya herru ya merru! Bana göre hava hoş. Bağrıma taş basar yaparım yapacağımı. Hem kendimi hem diğer evlatlarımı düşünmek zorundayım artık. Umarım bir an önce kafan aydınlanır. Susmaz susa kalan vicdanın. Ruhun azat olur HIRS ve ÇIKAR tohumlarından. Bırak paranın peşini gayrı, yiyemezsin sonuçta. Yoksa hayırsız evlat olsa neee, olmasa nee bu dünyada? “İMALAT HATASI” der geçerim. 

Teknolojine hiç güvenme, o dahi imitasyonum!

Bu satırları da yazdım ya şu çile dolu günlüğüme, başta da dediğim gibi oh be dünya varmış! Dertle sararmış sayfaları aydınlandı. Sıra sende evlat, insan evladıysan eğer… Yoksa reddeder giderim; aha bu günlük de şahidimdir…