Bir haftadır her sabah yüzünü bıçak gibi kesen havanın gazabı, bugün nihayet bir parça güneş sayesinde durulmuş, kaşkolünün üzerinden çıkarmaya cesaret ettiği burnunu bile üşütmemişti.

“İyi” diye sevindi içinden. Temizlik günü bugün. Yoksa o ayazda elleri donmaktan beter olurdu çeşme başında bez yıkarken. Çeşme de en uzağına düşmüş şansına. En az beş sefer git gel yapacak çaresiz.

Olsun. Şimdi gittiğim gibi bütün çamurları, harç artıklarını temizlerim misler gibi. Biraz yorulurum ama değer… Çamaşır suyu, amonyaklı deterjan, sünger, temizleme bezleri tamam. Şu ovma telini de aldım mıydı? Dur bakayım… Yok almamışım… Fotoğrafın peşine düşünce unuttum işte. Neyse artık… Biraz daha sallanırsan otobüs kaçacak, yine tıklım tıklım dolmuşa kalacaksın Makbule, bak yükün de var bugün…

Hayri de hiç sevmez dolmuşa binmeyi. Otobüsü de sevmez gerçi o, ama dolmuşa öldür Allah bindiremezsin. Pazarın tam önünden dolmuş geçiyor oysa. Eli kolu meyve sebzeden kırılır ama yook ne kendi biner ne de beni bindirir.

“Sen de bayılıyorsun Makbule alt alta üst üste dolmuşlara binmeye,” diye kaç kez payladı beni. Kalabalık sevmediğinden bunlar… Yoksa hep el üstünde tutar beni, kırmaz. Kavgamız, gürültümüz olmaz hiç. Sesimiz çıkmaz ev içinde. Var mıyız yok muyuz belli değil.

O cadaloz Halime’ye ne bakıyorum ki? Beni sevmediğinden diyor hep bunları. Neymiş Hayri, deli divane olduğu ilk nişanlısının, dolmuş şoförüne kaçıp evlenmesini bir türlü unutamıyormuş da hıncını dolmuşlardan çıkarıyormuş. Hıh! Deli saçması… Ayol 30 sene öncenin mevzusu bu! Hem ortada Reyhan mı kalmış Allah aşkına?

Hem Reyhan kısır çıktı bak, taa Almanyalarda doktor doktor gezdi de bir çocuk sahibi olamadı. Ama ben öyle miyim ya? Benim üç oğlanın üçü de taşı sıksa suyunu çıkarırlar, öyle kuvvetli… Bana çekmişler laf aramızda. Hayri, o mıymıntı Reyhanla evlenseydi böyle aslan gibi evlatları olur muydu hiç? Mümkünü yok olmazdı.

Hah kaçırdın işte otobüsü, dedim sana ben! Neyse bak şansına boş dolmuş geliyor, otur şöyle cam kenarına ohh! Kusura bakma artık Hayri Bey, bugünlük böyle olsun. “Şu parayı uzatıver evladım sana zahmet şoföre, bir kişi!”

Şoföre göz ucuyla bakıyor şöyle. Bir yandan direksiyon sallayıp bir yandan yolcu toplamaya çalışmaktan bezmiş gençten bir çocuk işte. “Para üstü alamayan var mı?” diye bağırıp duruyor dikiz aynasından ters ters bakıp. Sanki ona sormadan, dünyanın bütün yükünü bu dolmuşa yüklemişler de ona tepesi atmış. Dışarıdaki soğuk havayla inatlaşır gibi sıcak kaloriferi köklemiş. Herkes sıcaktan mayışmış, ha uyudu ha uyuyacak. Acaba Reyhan’ın kocası da gençken böyle afralı tafralı mıydı?

Yanındaki boş koltuğa gençten bir kadın oturuyor elinde dolu dolu alışveriş poşetleri. Bir poşette kök kök tazecik ıspanaklar, yanında hazır yufka.

Ispanaklı börek yapacak galiba akşama. İçine peynir de katar herhalde. Ama öyle hazır yufkayla yapılan böreğin tadı olur mu hiç? Hamuru şöyle yavaş yavaş usulünce yoğuracaksın, öyle telaşa gelmez hamur işi. Beze beze ayırıp bir örtünün altında dinlendireceksin, sonra elinin lezzeti geçe geçe incecik açacaksın. Aman şimdiki gençler kendini yormasınlar, hemen hazır yufkaya kaçsınlar.

Yüzünü buruşturup yeniden cama çevirdi bakışlarını.

Ispanaklı böreği de ne severim ama. Şöyle fırında nar gibi kızarmış bol peynirlisinden. Anam da ne güzel pişirirdi. Güzel börek yapardı anam, ondan öğrendim hep. Misafirlikte yediklerimi saymazsak şöyle kendi ellerimle pişirdiğim, dışı çıtır içi yumuşacık bir ıspanaklı börek yemeyeli yıllar oldu. Peynirli, patatesli, karışık otlu, patlıcanlı her biri olur da ıspanaklı börek pişmez bizim evde. Hayri hayatta ağzına sürmez çünkü. Eh oğlanlar kıymalı börek delisi! Öyle olunca bir tek bana mı lazım ıspanaklı börek? Adam sen de…

Cadaloz Halime’nin dediğine göre bu Reyhan mıdır nedir ıspanaklı börekle tavlamış Hayri’yi. Taa Hayri çırakken Terzi Ali Abi’nin dükkânında. Bir tabak babasına, bir tabak Hayri’ye derken işte… Allah bilir ne kötü böreklerdi de Hayri’nin ondan sonra içi almadı demek. Yoksa Reyhan’ın pişirdiği börekten hayır mı gelir?

Ah daldım gidiyorum ıspanaktı, börekti derken durağı kaçıracaktım az daha… “Dur oğlum dur inecek var! Ama acele ettirme beni, elimde yüküm var hızlı inemem.”

Hep yaptığı gibi içinden Fatiha okuya okuya giriyor mezarlığa, isimleri unutulmuş, nesilleri tükenmişlere ediyor en çok duayı. Bir yandan ölmüşlerin ruhuna üfleyip bir yandan şu ağır torbaları taşımak nefesini kesiyor. Ne çok deterjan almışım böyle diye tıslıyor. “Hay benim aklıma…”

Oflaya puflaya vardı nihayet. İşte tam karşısında;

HAYRİ TELLİ

RUHUNA EL FATİHA

Deterjan torbasını bir kenara fırlatıyor şimdi. Tek bir yağmur damlası bile yememiş, pırıl pırıl mezar taşının neredeyse her santimine dokunuyor. Yüzünde beklenmedik bir sevinç esip geçiyor mezar taşının üstüne doğru.

Helal olsun mezarcı Rüstem’e valla tam tarif ettiğim gibi yapmış. Hayri’nin adının tam altına yapacaksın demiştim aynen öyle yapmış. Hak etti valla aldığı parayı!

Kol çantasından ince şeffaf poşete sarıp sarmaladığı solgun nikâh fotoğrafını çıkarıyor bir telaş. Rüstem’e kırk kez tembih edip yaptırdığı dikdörtgen çerçevenin orta yerine nasıl da kolay yapışıyor, tıpkı çerçeveye yerleştirir gibi.

Bu zamk sökülmez dedi ya kırtasiyeci, bakalım göreceğiz işte.

İyi oldu değil mi ya Hayri? Bak 30 yıllık nikâh fotoğrafımız var burada. Yaa, işte böyle, ne sandın? Yalnız bırakır mıyım ben seni hiç buralarda? Bırakmam elbet.

Reyhan’ın mezarı da az ilerideymiş, senden hemen sonra o da göçmüş öbür dünyaya. Halime söyledi. Memlekete gömün beni diye vasiyet etmiş de ondan getirmişler ta Almanya’dan. “Abimle artık ahirette birleşecekler,” dedi bir de utanmaz Halime. Oldubitti beni sevemedi zaten şu kardeşin. Dediğine göre meğer sen de beni sevmemişsin. Hem de hiç.

İnanmadım ama o pis Halime’nin dediklerine, tasalanma sen. Üç tane aslan gibi evlat verdim ben sana. Sevmez olur musun hiç? Sevdin tabii. Unuttun da o Reyhan’ı. Bak adının altında kimin nikâh fotoğrafı var Hayri? Yaa, gördün mü? Ben varım ben!

Hem sevmeseydin benimle 30 yıl geçirir miydin? İlla bir kavga dövüş olurdu. Oysa sen melek gibiydin hiç ağzını açmazdın eve geldiğinde. Ben de pek konuşmazdım ya yanında. Neyse… Unut dediklerimi sen. Ben şimdi deterjanlarla ovup mis gibi temizlerim mezar taşının kıyısını köşesini, tıpkı evimizi 30 sene tertemiz tuttuğum gibi.

Mezarlıktan yine dua ede ede çıkarken önüne gelen ilk dolmuşa bindi Makbule, üstünde tanıdık bir yorgunluk…

Eve varmadan ıspanak alayım da şöyle bir ıspanaklı börek yapayım akşama. Rahmetlinin ruhuna değsin…