Gün yeni ağarırken, ağacın en tepesine çıkmıştı. Yoruldum ona merdiven dayamaktan, yok itfaiyeyi aramaktan.
“Kısmet hişt, insene oradan! Bak millet uyuyor hala. Halk ekmek kuyruğuna gireceğiz daha. Her şeyin çaresi var yavrucuğum, çözeriz, hallederiz. Yok, halledemiyorsak o eksiğimizle yaşarız. Hayal kırıklıklarını mumyalarız, gömeriz toprağa, onların yerine yeni hayal fideleri alır dikeriz. Kısmet, duymak istediklerini söylemedim mi? Ne duymak istiyorsun, sıkıldın mı benden? Korktun mu yarasalardan? Bazen bir kalem, yalnızca bir kalemdir. Bu kadar düşünme, düşündürtme. Kısmet, inmezsen aşağıya döneceğim eve. Yolu biliyorsun, gelmek isteyene yol, yordam çok. Biliyorum, oraya çıkman öyle bir anda olmadı, zaman aldı. Aşağı inmende haliyle kolay olmayacak, zaman alacak, beklerim, artık beni bekleyen bir işim de yok. Demir ellerin kadife ellere dönüşmesini beklemekle geçti ömrüm. Demir, kadifeye dönüşür mü? Gel bana, bir anlık sağduyu her şeyin seyrini değiştirebilir.”
Çaresizce ağacın dibine çöktüm, sessizce bekledim. O gelmeyen Godot’yu bekliyordu, ben de bu sırlı bekleyişin içinde onu. Mahalleli, yeni yeni uykusundan ayılmaya başladı. Pencerelerden irili ufaklı siluetler göründü. Karşı yoldan geçip giden arabalara boş gözlerle baktım. Beklemenin kokusunu kokladım, nedense hiçbir varlığın kokusuna benzetemedim onu. Ayaklandım.
“Madem inmiyorsun aşağıya, olduğun yerden çok kıpırdama, Sabri Abi’den merdiven isteyeceğim, bir de kalas uzun boylusundan, sana doğru uzatacağım. Az bekle.”
Sabri Abi’nin evine doğru gitmeye hazırlanırken, meraklı mahalleliden birkaçı balkonlarına çıkmış, ellerinde telefonlarının kamerasıyla kadim ağaca konuşlanmış cesur kedimi çekiyorlardı. Bir tanesi ağacın yanına doğru yürürken heyecanla anlatıyordu:
“Canım, kanım takipçilerim mahallemizden bir kedi ağaca çıkarak intihar etmeye kalkıştı. İşte görüyorsunuz, andasınız. Tutun o zamanı, sakın bırakmayın. Hasarlı gezegenimizde hayvanlar da yaşadığımız dramatik çağa isyan ediyor. Bu korkusuz kedi için acil telefon numaralarını arayınız, ben şu an canlı yayındayım arayamıyorum.”
Sabri Abi’nin bahçe kapısını açtım, seslendim, anlattım meramımı.
“Bıktım senin bu kedinin kaçışlarından, düstursuz kaybolmalarından. Belli ki hayvanın bir yerinde doyurulmamış açlığı var. Sal gitsin, açlıklarına doysun. Kendini sana ait hissediyorsa geri gelir. Gelmezse de zaten senin olmamıştır. Bütün bağlılıkların püf noktası bu. Tecrübeyle sabit, biz bu sakalı boşa mı ağarttık?”
Başımı salladım.
“Doğru dedin abi de şu anda açlıklarını gideremeyecek vaziyette, Allah korusun, yanlış bir hamle yapsa düşecek güm diye yere.”
Bahçedeki ardiyeden uzun merdiveni ve kalası çıkarırken sündükçe sünen konuşmasına devam etti:
“Bak evlat, insan neyi kaybederse dünyayı ondan ibaret sanıyor. Yok, öyle bir şey.”
Eline kırık bir dal parçası aldı. Toprağa üşenmeden o dal parçasıyla enine on çizgi, onun üstüne de boyuna on çizgi çizdi.
“Gördün mü burada yüz kare oluştu. Bu karelerin her biri hayatımızı oluşturan bir parça, bir parçayla hayatı sınırlandırmak öteki doksan dokuz parçaya büyük bir haksızlık ettiğin anlamına gelir. O yüzden kendini bir parçaya hapsetmeyeceksin.”
Kıssadan hisselerini severim abi, bu manidar kare örneğini unutmayacağım. Ama şimdi merdiven, dedim. Kısmet, dedim. Düşecek, dedim. Bu kriz anına doğru bir müdahale için merdiven bir de kalas lazım, dedim. Durdum.
Derinden bir iç çekti: “Hayatımız bir yerlere sürekli merdiven dayamakla geçti. Görünen o ki, senin bu merdiven dayama işin de bitmeyecek. Boyası döküldüğüne bakma, sağlamdır bu merdiven, al evine götür, sende dursun.”
Şükranla gülümseyerek: “Sağ olasın abi. Benimle sen de gelsen, merdivenin altında dursan düşerim falan yanımda güvendiğim biri olsun.”
Yaşlı adam, sırtına hırkasını aldı, kapıyı çekti. Boş arazideki büyük çınarın en üstteki, kalın dalına yuva yapmış adeta zalim hayat için bir eylem yapan kedime doğru giderken, bir de ne göreyim? Balkondan bakan gözler birer birer aşağıya inmiş, ellerindeki telefonlarının kamerasıyla canlı çekim yapıyorlar. Biri de yardım için farklı bir girişimde bulunayım demiyor. Sosyal medyaya oynayan mahalle efradına da sabah sabah böyle bir malzeme lazımdı. Kalabalığı yararak ağacın altına merdiven dayadım. Canlı yayındaki genç bir kız yaklaştı bana doğru:
“Kedinizi neden küstürdünüz? Niçin ağaca çıktı? Özgür ruhlu bir kediyle yaşamak nasıl bir duygu? Çok yıprandınız mı?” diye neredeyse soluk almadan sorularını tesbih taneleri gibi ardı ardına diziyordu.
Elimle alnıma değen saçımı arkaya atarak:
“Kedim arada sırada konfor alanından çıkarak, korku alanının sınırlarını ölçüyor. Hayatı konfor alanı ve korku alanındaki gidiş gelişlerden oluşuyor. Öğrenme ve gelişim alanına geçemediği için tekrar tekrar korku alanında kalıyor.”
Tuhaf gözler telefonlarıyla bana bakmaya devam ediyordu:
“Ne demek istediniz?”
“Hülasa efendim, müstakbel kedim Kısmet hastalıklı monotondan sıkılınca kaçıyor…”
“Ne iş yapıyorsunuz, onu çok mu yalnız bırakıyorsunuz?”
“İşsizim efendim, bir matbaada mürettip olarak çalışıyordum, işten çıkarıldım. Akustik dizisinde yoldan geçen bir adamı oynamıştım. Figüranlık da yaptım, ajanslara duyurulur.”
“Kısmet’in bu kaçıncı kaçışı?
“Hatırlamıyorum, bu konuda oldukça deneyimli. Şimdi izniniz olursa oradan onu kurtarmaya çalışacağım.”
“Kısmet’i kurtarma çalışmaları başladı canım balım takipçilerim. Like atın ne olur, kanalıma abone olmayı unutmayın, like olmadan yaşanmıyor, takipte kalın, andasınız.”
Merdivene çıktım, uzun kalası ona doğru uzattım, yalvardım. Yok, Kısmet oldukça kararlı, dönmüyor kalastan tarafa. O iri dalı çok sevmiş, bir koala gibi yapışmış olduğu yere. Sokağın başından itfaiyenin sesi duyuldu. Koca çınara yaklaşan itfaiye ekibi hemen otomatik merdiveni dayadı ve sakince kediyi kucağına alarak aşağıya indirdi. Alkışlar eşliğinde kollarıma aldım Kısmetimi. İtfaiye işini bitirir bitirmez kameralara el sallayarak, kalabalığın yanından ayrıldı.
“Canım takipçilerim, itfaiyenin deneyimli ellerinden kaçamayan Kısmet, Bay Figüran’a kavuştu. Bu kutlu bir anın içinde sizlerle olmak oldukça heyecan vericiydi. Canlı yayınımız sona eriyor, internet paketim bitmek üzere eve geçince wi-fi den bağlanacağım. Bağlantınız daima sevgide kalsın.” Diyerek telefonun kamerasını kapattı biri.
Sabri Abi, seni hınzır, diyerek elimden yavrucuğumu aldı. Boyası dökülmüş uzun merdiveni omzuma sırtladım, eve doğru yürüdük. Artık bir merdivenim vardı, şimdilik inadı bırakan Kısmet’im de yanımdaydı.
Merdivensiz kısmet açılmıyordu.
Tebrikler