Çok içmişim yine. Bir çocuk havuzu büyüklüğündeki midemde akşam yemeğinde yediğim bütün balıklar canlandı. Denize kavuşmak üzere boğazın serin sularına doğru harekete geçti. “Pis ayyaş” diye bağıran karımın sesi kulaklarımda yankılanırken kendimi suda buldum. Nasıl bir hızla düştüysem artık, ağzımdan kabarcıklar çıkararak uzun süre denizin dibinde çırpınıp durdum. Biri mi ittirdi, kendim mi düştüm anlayamadım. Yüzeye çıktığımda derin bir nefes alıp sırt üstü uzandım durgun soğuk suyun üzerinde. İyi de kimse görmedi mi düştüğümü, neden yardım eden olmadı, vapur nerede? Hem ben nasıl bindim o vapura, nereye gidiyordum? Al işte hiç bir şey hatırlamıyorum! Hatırlasam sorarım hesabını sebep olanlardan…

Su, yosun ya da iyot değil amonyak kokuyor. Boğazımda ekşi bir tat, kulağımda karımın sesi:

“Dün kazandığım parayı da içkiye yatırdın değil mi? Yarın okul servisi parasını yatıracaktık çocuğun, zehir zıkkım olsun inşallah!”

“Olur mu hiç ben kazandım o parayı, kutlamak için içtim. Hem sen çalışmayacaksın bundan sonra. Elini sıcak sudan soğuk suya değdirmeyeceksin. Para pul işini düşünme sen artık!”

Başımı kaldırıp etrafıma bakındım. Uzakta bir yerlerde sarı, kırmızı, mavi renkli cılız ışıklar yanıp sönüyor. O tarafa doğru yüzmeye başladım. Saatlerdir kulaç atıyorum ama ben gittikçe ışıklar geri çekiliyor sanki. Yoruldum, öylece uzansam, suyun akışına bıraksam kendimi daha iyi olacak galiba. Ama soğuk, çok soğuk, titriyorum, dişlerim bir birine vuruyor. Öğürmeye başlıyorum, midemde balık filan kalmamış, safra çıkarıyorum artık. Denizin karanlık sularını safran sarısına buluyorum. Ağzımda acı bir tat, burnumda ekşi mi ekşi bir koku…

“Şu ellerimin haline bak. Evde çalıştığım yetmiyor, haftanın her günü elâlemin pisliğini temizliyorum. Anca içmeyi biliyorsun. Oğlan sen eve gelince odasından çıkmak istemiyor. Öğretmeni çağırdı yine. Bir derdi mi var diye soruyor. Bir kere de sen gitsen şu toplantıya ölür müsün? Tabii onun için önce ayık olman gerek.”

Hanımeli kokusu geliyor burnuma. Oysa aylardan Mayıs değil. Saat 19.00’ u çoktan geçti… Karım buralarda olamaz… Onun kokusuydu hanımeli. O odaya girmeden dolardı içeri ve o odadan çıktıktan çok sonra yok olurdu…

“Yıllardır kendime bir hanımeli kolonyası bile alamıyorum. Hani seviyordun kokumu?”

Soğan kokusu doluyor genzime… İşten yorgun argın gelip, yemek pişirip oğlanın karnını doyurup, evi toparlayıp kendini yatağa zor atmış karımın üstüne sinmiş soğan kokusuyla benim içki kokum güreşiyorlar yatakta.

Oğlanın gözlerine bakamıyorum gündüz olunca. Gerçi karım da, o da zaten uzun zamandır gözlerini kaçırıyor benden. Ne zaman bitti aşkımız, ben içki kokmaya başladığımda mı, o kokusunu kaybettiğinde mi?

Evlilik zormuş, çocuk sahibi olmak daha da zor. Benim anam, babam yoktu, bilmiyordum ki nasıl aile olunur. Ama istiyordum, hem de çok. Bir sonbahar günü yanımdan geçerken önce kokusunu aldım onun, sardı sanki bütün vücudumu şefkatle. Geri dönüp önüne geçtim, gözlerine baktım: “Bir evim olsaydı aynı senin gibi koksun isterdim,” dedim.

Yapamadım, ne koca olabildim, ne baba. O güçlüydü, benim yapamadıklarımı yapıyordu. Hâlâ çok güzel… Kaç kere şahit oldum o yürürken arsız bakışların üzerine kilitlendiğine. Oğlumuzun hem annesi hem babası uzun süredir. İşsizlik sürecimin başlarında anlayışla bakıyordu bana, zamanla acımaya döndü bakışları, sonra tiksinmeye. Nefrete döndüğünü gördüğümde…

Nereden geliyor bu kan kokusu? Ya ağzımdaki pas tadı? Kan görmeye dayanamazdık biz. Oğlumuz yeni sokakta oynamaya başlamıştı. Düştü, dizi kanadı. İkimiz de neredeyse bayılıyorduk korkudan. Komşular sağlık ocağına götürüp pansuman yaptırdılar, sonra da bizimle dalga geçtiydiler. Alışmalıymışız, çocuk dediğin düşe kalka büyürmüş. Onlara bir yandan teşekkür etmiş, bir yandan da kızmıştık. Oğlumuzun incinmesini istemiyorduk, düşüp kalkmadan da büyüyebilirdi, biz korurduk onu…

Ahhh ben ne yaptım? Karım nerede? Oğlum? O da benim gibi sokaklarda mı büyüyecek?

Bana onların iyi olduğunu söylesin birileri!

Şimdi de ilaç kokusu doldu burnuma. Kollarım, bacaklarım bağlı, oynatamıyorum. Ne zaman getirdiler beni buraya?

Hanımeli kokusu şu beyaz önlüklü kadından mı geliyor yoksa? Karımı, oğlumu görmek istiyorum ben. Onun elleri yeniden hanım eli olacak, sadece karım hanımeli kolonyası kokacak! Oğlum burnu bile kanamadan büyüyecek…

Bırakın beni, evime gitmek, karıma hanımeli kolonyası götürmek, oğluma sarılmak istiyorum…