Biraz ötede, bir elini kadının uzun saçlarına dolamış adam diğer elindeki bıçağı kadının boğazına dayamış bağırıyor, çekilin lan, bu karımla benim aramda kimse karışmasın, deşerim… Kimse karışmıyor, bazıları telefonla video çekiyor, bazıları sadece fotoğraf. Bense kadının canhıraş bakışını görmemek için başımı çeviriyorum. Ne onu düşünecek, ne de ona yardım edecek zamanım var. Aceleyle oradan uzaklaşıyorum. Son zamanlarda ne çok kadın öldürüldü derken yakalıyorum kendimi, hemen gökyüzüne bakıyorum. Masmavi gökyüzü güzel. Son derste hoca negatif düşünceler aklınıza üşüştüğünde ki, maalesef hayat bu, buna engel olamayız, hemen doğanın en büyük, en geniş yerine odaklanın. Bu bir göl olabilir, deniz, gökyüzü, yeşillik…. Hem bakıp hem de yürümek zor olduğundan bir kaç adım atıp bir kaç saniyeliğine duruyorum. Ancak o kadar durabilirim bir nefeslik. O sırada, gür bir orman gibi gökyüzüne doğru uzanan binaların birinde, yirminci katta bir şey kıpırdıyor; miyop gözlerimi kısıp odaklanmaya çalışıyorum. O kadınlardan biri. Doğuştan cambaz, kendine güvenli, bir şey olmazcılardan… Bir ayağı pervazın dışında, camları parlatmakla meşgul. Belli ki bir türkü tutturmuş, başı bir o yana bir bu yana sallanıyor ya da bana bu mesafeden öyle geliyor.

Bu arada saat dokuz olmuş. On beş dakika sonra şu belalı toplantı. Çok koşturmamalı yoksa vıcık vıcık terlerim yine. Veremedim ki şu beş kiloyu. Yapıştı kaldı. Tayyörün düğmesini bile zor ilikledim. Hah bir telefon eksik şimdi? Nerede bu lanet alet? Evet, benim, nasıl? Hayır, hayır kardeşim istemiyorum. Ne Yapışık şeysiniz siz ya. Küfür de ederim, istediğimi de söylerim aramayın o halde. Ayyy, bıktım şu bankaların kredilerinden. İyi ki aldık bir kredi. Zaten boğazıma kadar borca batmışım. Ayy, geçemeden kırmızıya döndü ışık.  Dur çocuk, dememe kalmadı çarptı bile. Tüh! Öyle koşarak karşıya geçilir mi be? A ha! durmadı tabii adam, gazladı. Ben olsam ben de vınlardım. Başına iş alacak değil ya? Neyse, çocuk ayağa kalktı. Bir film izlemiştim böyle çocuğa çarpıyordu kadın, sonra çocuk ertesi gün ölüyordu. Tabii iyi diye kadın hayatına kaldığı yerden devam ediyordu, çocuğun öldüğünü bilmeden aynı hay huy içinde. Bu da öyle mi olur acaba? İç kanama derken… Bak yine kötü şeyler düşündüm. Nereye bakacağımı şaşırdım kalabalıkta. O neydi öyle! Aman Tanrım! Kulaklarım sağır oldu. Nereden geldi ses? Gördünüz mü? Neresiymiş? Aayy, yine mi? İnternet yok.  İş yerim olmasın? Neresi, ha kaç kişi diyorlar? Ben de ulaşamıyorum.  Ne çabuk yayın yasağı. Neredeyse aynı anda. Hızlandılar artık. Kaç kişi dediniz? Gerçekten mi? Yalandır, daha çoktur. Yer sarsıldı sandım. On kilometre var mıdır orası? Belliydi bugünlerde bir şeyler olacağı. Amerika uyarmış, face de yazıyordu. Size iyi günler, biraz acelem var da. Şimdi ortalık yine karışacak. Daha on gün önce, hadi doğuda filan oluyordu rahattık da İstanbul’un göbeği be kardeşim. Şimdi yolu da keserler dememe kalmadı kestiler bile. Ee, napacağım şimdi? Alo? Evet ya duydum, fena değil mi? Hadi ya çokmuş be! Yolu kesmişler. Nee! Adamlar geldi mi toplantıya? Japon tabii bunlar anlamazlar ki geç kalmadan. Bomba momba umurlarında değil diyorsun. Toplantı zamanında mı olacak? Hay aksi be. Tam gününde. Sen idare edemez misin? Patronla ben konuşayım. Ya birlikte hazırladık dersin. Bak ayıp ediyorsun ama!.. Ne zaman sakladım senden. Zaten sinirliyim sabahtan beri… Tamam, tamam yetişmeye çalışıyorum. Senden gelecek hayır… Yok bir şey demedim. Beş on dakika oyala onları. Hop kardeşim dikkat et biraz. Şehir içinde bisiklete mi binilir ya? Millet kafayı yemiş. Yok yok burada yaşanmaz artık. Bu ne be! Hay sizin yapacağınız kaldırıma. Gitti canım ayakkabı. Hay Allah! Tamirci bile kalmadı ki. Şuradan yeni bir tane almalı. Yoksa böyle topallayarak… Yok kardeşim olmaz diyorum? Sinderalla’nın kardeşi miyim ben ya? Sıktı diyorum anlamıyor musun? Yok uymasa da şunu alacağım başka çaresi yok. Hayır acelem var bekleyemem diğer mağazadan gelmesini filan. Biliyorum ben de olmadığını bu takımın altına ama… Tamam tamam sıkanı alayım o zaman, daha şık. Biraz ayağımı biraz da dişimi sıkarım. Komik mi, ben gülemiyorum bu sabah! Tabii böl kaça bölebiliyorsan. 9 taksit iyidir. Nasıl olsa her ay alıştık ödemeye. İstemem eskisi sizde kalsın. Bir de tamirci filan arayamam. İyi günlermiş, bir sabahda bu kadar aksiyon olur mu? Hem de toplantı sabahı… Ali var ya senin aklına uyanın, neymiş taksi daha uzun sürede gidermiş de, yürüyerek on beş dakika da varırmışım da. Kaç on beş Ali, kaç on beş? Ne bakıyorsun kardeşim? Hiç mi görmedin kendi kendine konuşan kadın? Evet, kafayı yedim var mı itirazın? Tövbe, tövbe bir de sizinle mi uğraşacağım? Oh nihayet! Öldüm, bittim. Hay senin okumana! N’oldu sistemde arıza mı var? Ee, toplantıya yetişeceğim. On ikinci kat Nermous şirketi. Evet, evet. Sekreterle görüşebilirsiniz. Evet işte, o benim. Açabilir misiniz artık şunu? Bugünü bir atlatabilsem. Şişti ayaklarım.

“Geciktiğim için çok özür dilerim. Evet efendim, tabii nereden alayım. Hemen. Uzay çağının yeni buluşunu sizlere tanıtmaktan gurur duyuyoruz. İletişiminizin en hızlı hali. İnanamayacaksınız yaptıklarına…”