Kendini rolüne nasıl da kaptırmış. İşi bu, artist! Umursamaz tavırlar, çevreye gülücük dağıtmalar, yanındaki sarışının omuzuna saçılmış püsküllerini okşamalar, mutluluğa kadeh kaldırmalar… Kurgu mükemmel, oyuncu işinin ustası. Her şey kurmacanın kurallarına uygun. Amaç samimi pozlarla unutmuş göstermek, sonuç beni kıskandırmak aklınca. Yuttuğumu sanıyordur. Budala!
Şu baş dönmesi, mide bulantısı azıcık geçse. Aaayy! deyip vursam yumruğumu masaya. Yerimden fırlayıp ayakta alkışlasam bunu. Kadehimi, burnunun ucuna dokundurup sarışının gözü önünde kulağına fısıldasam tadını çıkararak. Flaşlar yüzümüzde çakıp sönerken “iki dudağımın arasındasın artist…Koltuklarını kabartmış şişik balonlara iğne sokmam an meselesi” desem mesela. Ani ve cesur çıkışım afallatsa bunu. Yıllardır özlediği nefesimi yüzünde, boynunda hissedince kendinden geçse. Bakışları bakışlarıma kilitlenirken proteinlerle, aminoasitlerle beslediği kaslı göğsü sık sık inip kalkarken, kısacası arzusunun tavan yaptığı anda sinesinden gerisin geri ittirsem elimin tersiyle. Hareketlilikten yalpalanan kadehim kussa içindekileri. Benimkinin beyaz gömleği, sarışının beyaz elbisesi de nasiplense bordo şarabın buruk tadından. Devrilen gözlerindeki mavi lens batığıyla durmadan kirpiklerini kırpıştıran sahte sarışın, nefesini tutarak kendini içine tıkıştırdığı elbisesinin eteğindeki bordo desenleri görünce deliye dönse. Öfkeyle salıverse soluğunu. “Carrrt” diye dikişleri patlayan elbisesinin içinde kudurup ağzı köpürse. Sergilemeye çalıştığı salon kadını şirrete dönüşüverse bir anda. Ben onu iyice çıldırtarak bu geceki rolü karşılığında kaç kuruşa el sıkıştığını sorsam avazımın çıktığı kadarıyla.
Artist, kulağına fısıldadıklarımı daha yeni algıladığından yalvaran gözlerle yüzüme bakıp renkten renge girse. Paniklemiş halde savuruverse sandalyesini bir kenara. Mağaza vitrininden kiralanmış kadar komik gözüken çakma mankeni masada unutup geceyi yalnız terk ederken arkasından bassam kahkahayı. Bunca yıllık yazarlık hayatımda bu kadarını bir arada görmediğim onlarca mikrofonun çemberinde çıkartsam dilimin altındaki ıslak baklayı. Her nasılsa bu haketmedi ya, aramızdaki gizlilik yemininden caysam yıllar sonra. Açıklasam yazıp yönettiği ve adını dünyaya tanıttığı o filmlerin altındaki imzanın gerçek sahibini. Son beş yılda sektöründeki durgunluğu bahane edip yeni bir şeyler üretemediğinin asıl nedenini haykırsam eşe dosta. Aşkından sarhoşken buna kaptırdığım elimi üstünden çektim, ondandır bu verimsizlik içindeki kıvranışları desem mi? Kimseyi inandıramazsın ha Nergis. İyi kafayla yeni bir hikaye uydurduğunu sanar herkes. Hem nerede sende o cesaret, özgüven. Sen böyle için için esip gürlemeleri becerirsin ancak yazık sana…Konuşursan birileri kıskandığını filan düşünür de gururun incinir. Ağzını dahi açmadan görüyorsun Selma’nın bakışlarını. İçini okuyormuş gibi bir şeyler ima edercesine tarıyor yüzünü deminden beri. Aaaayy Selma! Amma da arkadaşmışsın sen de. Evlilik yıldönümün diye kırmak istemedim
ama onunla aynı masada, karşı karşıya oturmam tesadüf olmasa gerek. Aranızdaki gizli anlaşma dikkatimden kaçmadı. Israrlarına dayanamadın diyelim. Yoksa onca yıllık arkadaşım yapar mıydı bunu bana.
Ha karşılıklı oturduk da n’oldu sanki. Umursadığım mı var ki onu? Bende kırıntısı dahi kalmamış, biteli çok oldu çoook. Geçmiş benim için tozlu raflarda toz basmış eski bir aşk romanı, yapraklarını çevirmek istemediğim. Tek ortak paydamız Selma’nın arkadaşlığıydı maziden kalan, büyük olasılık o da biter bu gecenin ardından. Bu koca dünyada bir sen kalırsan bir de ben alimallah dönüp bakarsam namertim. Numaralar yapıp umutlanma boşuna. Yeniden sana dönecek olsaydım, ihanetini duymazdan gelirdim daha en başından. Zaman hafızamdakileri sildi süpürdü de iyileştirdi mi sanıyorsun ha? Aylarca gazetelerin magazin sayfalarında haber olmuştuk unutmadım. Sade biz değil, annesinin elinden tutup mahkeme koridorlarında yüzünde patlayan flaşlardan korkup ağlayan o küçük kız da hırpalanmıştı günlerce. Sen iki metrelik boyunla dizlerime kapanıp ağladıydın hatırlıyor musun? Canına kıyacakmışsın tehdidiyle aflar dilemiştin utanmadan. Alkollüymüşsün, sana komplo kurmuşlarmış, bensiz ölürmüşsün, bu piyasada dönen dolapların kurbanıymışsın ve daha neler neler…
Yalan değil, gururu mururu bir kenara bırakıp kanmak istemiştim ama o küçük kızı babasız bırakacak kadar taş yürekli olamamıştım. Babasızlığın ne demek olduğunu en iyi bilenlerdendim. Ondandı alıp başımı gittiğim buralardan. Gel gör ki sen ona da babalık etmedin ama olsun. Ben üzerime düşeni yaptım en azından. Evleneceğimi duydu da, karşıma geçip ucuz numaralarla aklımı çelmeye çalışıyor aklı sıra. Olmayan mutluluğunu gözüme soka soka sergilemesi, unutmuş gibi davranması – hepsi beni geri kazanma çabası işte. Son sahnesine tüm ustalığını ve tecrübesini katarak oynuyor ama boşuna. Kandıramaz. Ciğerini bilirim Ömer’in. Bensiz olamaz o.
Aynı şeyleri izlemekten yoruldum artık. Sabrımı taşırmak için elinden geleni yapıyor tekrardan. O sahte sarışının botokslu dudaklarına öpücükler bile konduruyor. Yalancı! Senin sarışınlardan hoşlanmadığını unuttum mu lan? Bak hele seeen, üstüne havyar sürülmüş aynı ekmek diliminden bir o ısırıyor, bir bu. Güleyim bari ha- ha- ha. Siyah havyarın kokusuna tahammül edemez biliyorum. Hastasın sen oğlum has – ta! Karşımda rol yapacağına kalkıp da dürüstçe itiraf etsen unutamadığını, ölür müsün Artist?!
Oyunun final sahnesi. Söz alıp ayağa kalkıyor en nihayet. İşitmek istediğim itirafın yanında bir evlilik teklifi belki de. Hazırlıksız yakalandım. Eyvahhh!Cevabım netti oysa, hayır! İçinde bulunduğum kararsızlık da nereden musallat oldu başıma bilemedim şimdi. Heyecandan duyamıyorum söylediklerini. Kulaklarımdaki uğultudan sağır olmuş gibiyim. Mide bulantısı, baş dönmesi pik yapmış durumda. Masada kopan alkışlarla kendime gelip başımı kaldırmazsam mutlu sonu kaçıracağım neredeyse. Kafamı heyecanla kaldırdığımda, Ömer’in elindeki tektaş yüzük sarışının nişan parmağının ilk boğumundan geçmiş bile! Bakışlarımın bulanıklığına, önümdeki sis perdesine rağmen iç sesim dahi susuyor parlak piramitin göz kamaştıran şavkıması karşısında.