Coğrafya olarak acıyla sevincin içine geçtiği topraklarda ülkemiz. Ne kadar neşeli, kıvrak türkülerimiz varsa o kadar da bağrımızdan kopan, acının sese dönmüş halini yansıtan ağıtlarımız vardır.  Anlık mutlulukların sonsuz kedere dönmesinin her an, her saniye mümkün olduğu bir ülke. Böylesi bir acıyla sarsıldık yeniden şubat başında.  On bir şehir uykuya daldı, geceye ölüm daldı, kopardı aldı birçoğunu sevdiğinin yanından. Gün sabaha aydığında bir daha aynı olmadı hayat ne gidenler ne de kalanlar için…

 

Böylesi acı, keder, öfke dolu günlerden geçerken okuduğum bu kitabın, hiçbir benzerlik taşımasa da ülkece yaşadığımız trajediye, ani kayıp karşısında insanın hissettiği duygular üzerine yazılmış olması “yas” temalı bu sayımızda bu kitaptan bahsetmeye itti beni.

 

Bulursan, muhakkak oku; seveceksin, dediğinde edebiyat üzerine sık sık sohbet ettiğim arkadaşım, nasıl bir kitapla karşılaşacağımı bilmiyordum. Diane Broeckhoven Türk okurların pek tanıdığı bir yazar değil maalesef. Bay Jules ile Bir Gün Türkçeye çevrilmiş tek kitabı. Belçika doğumlu yazar, uzun yıllar Hollanda’da yaşamış. Yakın zamanda geri dönmüş ülkesine. Aslen çocuk kitabı yazarı olduğu için biz yetişkinler pek bilmiyoruz diye düşündüm ama ne yazık ki Türkçeye çevrilmiş çocuk kitaplarını da bulamadım. Yetişkinler için yazdığı birkaç kitaptan biri ve en tanınmışı yazımıza konu olan kitap.

 

Her zamanki gibi kocasının yaptığı kahve kokusunu uyur uyanık uykusunda duyan Alice, uykunun sıcak kollarından kalkıp eşinin hazırladığı kahvaltı sofrasına oturmak üzere mutfağa gittiğinde kocasını her zamanki gibi masanın başında beklerken değil, salonda otururken bulur. Her sabah saat tam sekizde aynı şekilde kurduğu kahvaltı sofrasının başında beklemek yerine gece yağmış karı seyretmek için salona gittiğini düşünen Alice bu rutin dışı harekette bir özgürlük hisseder. Kocasının tam yüzüne bakmadan yanına oturur ve omuzunun sıcaklığına sığınarak onunla konuşur. Ancak birkaç cümle sonra onun cevap vermediğini fark eder, dikkatlice bakınca Jules’un öldüğünü anlar. O kadar beklenmediktir ki bu, Alice ne yapacağını şaşırır. O kadar çok söylemek istediği şey vardır ki! Geçmişle ilgili pişmanlıkları, sakladıkları vardır anlatacak. Oğluna, yetkililere haber vermemeye karar verir. Bir gün tutacaktır kocasını yanında. Kitap böyle bir girişle başlıyor ve ölmüş kocasıyla geçirdiği bir günü anlatıyor. Çok sıradan, sade bir yaşantıları olan yaş almış bir çift Alice’le Jules. Hayatlarını tamamen bir rutine oturtmuş yaşıyorlarken bu ani düzen değişikliği Alice’in dengesini bozuyor bir anda. Zaman zaman unutuyor kocasının öldüğünü, onunla konuşuyor, sarılıyor, dizlerine battaniye koyuyor mesela. Kaybetme ve kabullenme arasında geçen bir süre bu. Söylemek istediklerini anlatıyor birer birer. Ara sıra gerçeğe dönse de bu halden çabuk çıkıp bilindiğine sığındığı eski alışkanlıklarına devam ediyor. Jules’la bir gün geçirme planını alt komşusunun otistik oğlunun her sabah saat tam 10’da Bay Jules’la oynadığı satrancı oynamak için gelmesiyle bozulsa bile, otistik insanların rutine olan ihtiyaçları sayesinde David’in de olaya vakıf olması, Alice’in korkusuna rağmen bir sorun yaratmıyor. Hikâye bu üç karakter arasında Alice’in evinde geçiyor. Tek mekân filmleri gibi. Kısacası normalde daha uzun süren yas sürecini bir günün içinde aktarıyor bize yazar.

 

Son derece sade bir dille yazılmış, satır aralarının satırlardan daha çok şey anlattığı kitaplardan. Bir anın ya da duygunun bir kelime ya da satırla anlatılması yerine birkaç satırda ya da paragrafta gösterilmesini seviyorum. Broekhoven tam da bunu yapmış. Alice’in şaşkınlığını, inkârını, gelecek endişesini, bir devrin kapanmasıyla geçmişle hesaplaşmasını, bir yandan hissettiği özgürlük duygusuyla ne yapacağını bilememesi, kabullenişi gibi kısa bir süre içinde yükselen birçok duyguyu bize adeta bir tiyatro oyunundaymışız gibi gösteriyor. Kitap kahve kokusuyla açılıyor ve kahve kokusuyla bitiyor. Tam bir döngüyü yansıtıyor. Acı, keder vb kelimeler kullanılmasa bile hikâyenin tümü derin bir keder kokuyor.

 

Bu kitaptan sonra Alice’in yeniden hayata başlayışını anlatan bir kitap daha yazmış Diane Broeckhoven ancak Türkçeye çevrilmediği için Türkçesini bulmak mümkün değil. Ben kitabı Almanca okudum ve devamı niteliğinde yazılmış ikinci kitabı da merak ediyorum.

 

Ben de bana tavsiye eden arkadaşım gibi, bulursanız muhakkak okuyun diyeceğim. Nadir Kitap’ta 2014 yılında Deniz Koç çevirisiyle Kollektif Kitap tarafından basılmış kopyalarını buldum. Hepimizin hayatının bir dönemimde karşılaştığı veya karşılaşacağı bu duygu yüklü karmaşık süreci anlamak için çok iyi bir kitap.

 

Ein Tag Mit Herrn Jules / Bay Jules ile Bir Gün /C.H. Beck Yayınevi/3. Baskı, 2005 /92 sayfa