Adem’le Havva’nın hikayesini hepimiz biliriz. Cennet bahçesindedirler, masumdurlar ve çıplaklıklarından utanmazlar. Ancak şeytan, onları bir yılan aracılığıyla kendilerine yasaklanmış bir ağacın meyvesini yemeğe ikna eder. Bu eylem onlara utanç ve kötülük kavramını öğretir.
İnsan dünyaya geldiğinde çıplaktır, bedensel utanma duygusu ortalama iki yaşından itibaren gelişmeye başlar. Bu yaşa kadar cinsel kimlik ve çıplaklığın farkında değildir. Ancak utanma, öfke, mutluluk, üzüntü, şaşkınlık, korku, tiksinti duyguları doğuştan var olan duygulardır. Daha sonra öğrenilen duygularla yirmi yediye tamamlanır. Duyguları ifade edebilme sanatı olarak edebiyat bu duyguların etrafında döner durur.
Hepimizin hayatında utanç duyduğu anlar vardır fiziksel özelliklerimizden, ağzımızdan istemsizce çıkan bir sözcükten, on yıl önceki saç-giyim tarzımızdan, kıyafetimizdeki gözden kaçmış bir lekeden, eczaneden doğum kontrol hapı almaktan, market kasasında satın aldığımız pedin ücretini ödemekten, gözümüzün önünde yapılan bir haksızlığa ses çıkaramamış olmaktan, toplum içinde konuşmaktan, hakkımız olmayan bir şeyi istemekten, çıplaklıktan vs. utanabiliriz. Utanma bir insanlık halidir. İçinde bulunulan durumdan kurtulmak isteme duygusudur. Kötü bir şeyin yapılması ya da iyi bir şeyin yapılmamasından doğan mahcubiyettir. Refleks olarak bazen kızarır bazen elimizi ayağımızı nereye koyacağımızı bilemeyiz.
Utanma duygusu güzeldir, sınırları bilmeye hizmet eder yeter ki aşırıya kaçmasın ve nerede utanmamamız gerektiğini bilelim. Hakkımızı savunurken, bir kötülüğü dile getirirken, utandırılarak kontrol altına alınmaya çalışılıyorsak utanmalı mıyız? Peki başkaları adına utanmak nedir?
Son zamanlarda pek çoğumuza “utanma duygusu bitiyor mu acaba?” diye sorduran sosyal medya paylaşımlarının yer aldığı siteler çok yaygın bir şekilde kullanılıyor. Adeta utanmadıkları kadar çok alkış alıp bir o kadar da çok para kazanıyor bazı insanlar. İzlerken biz onların adına utanıyoruz.
Bu durumu anlatan iki güzel kelime var. Biri Almanca, 2010 yılında Avusturya’da yılın kelimesi seçilmiş; fremd (yabancı) ve schämen (utanmak) kelimelerinin bileşiminden oluşan fremdschämen. Başkaları saçma bir espiri yaptığında ya da hakaret ettiğinde, hiç alakanız yokken, onlar adına mahçubiyet duymak.
Diğer kelime İngilizce; cringe. Bu kelime özellikle sosyal medyada çok kullanılıyor. #cringe etiketi, eleştirilen bir olay, durum ya da kişi için kullanılıyor. Diğer bir deyişle, başkaları tarafından yapılan utanç verici davranışlar söz konusu olduğunda ve bunlar sosyal medyada paylaşıldığında “bugün de başkaları adına utandık “ifadesi yerine #cringe kelimesi kullanılıyor.
Başkaları adına çokça utandığımız günlerden geçerken dilimizin de böyle bir kelimeye ihtiyacı var diye düşünüyorum.
Sekseninci sayımızın konusu “Utanmak”tı. Sayımıza katkı veren arkadaşlarımızın her biri konuyu başka açılardan ele alıp öykülerini bizlerle paylaştılar. Yazarlarımız Ali Tahir Atakan, Bahar Uysal Karakuş, Canan Kuzuloğlu, Füsun Uzunoğlu, Hediye Nar, Nezir Suyugül, Seçil Örnek, Sulhiye, Sultan Deliklitaş, Tuba Tunçay, Yasemin Erdemci ve kitap tanıtımıyla sayımıza katkı veren Yasemin Pforr Sattler’e çok teşekkür ediyoruz.
Keyifli okumalar.