Tabureye otururken, ‘Bu defa zafer benim olacak!’ diyordu. Ne demişti
Safiye, ‘Yeni yıla nasıl girersen, o yıl öyle gider kızım!’ Hışımla çekti
sepeti önüne ve başladı ayırmaya: Siyahlar, beyazlar, renkliler… Bu iş
yıllardır sürüp gidiyordu böyle. Ama bu sefer kararlıydı, yılbaşına dek
kirlilerin kökü kazınacaktı. Ayırma işlemi bittiğinde üç ayrı öbek oluşmuş-
tu banyo zemininde. Şöyle bir göz gezdirdi, en yüksek hangisiyse ondan
başlamalıydı.
Öbekler maratonunda ipi göğüslemek için kocasına tam 3X Max büyüklü-
ğünde, yedi kiloluk yeni bir makine aldırmayı başarmıştı sonunda. Fakat
yine de nafileydi! İşi daha mı çok artmıştı ne! İki oğlanla, bir koca, eh ne
kadar dikkat etse de kendi üstü başı, büyük oğlan da futbol delisi mi…
Mübarek Messi sanki! Haftanın tamı tamına beş akşamı terli, mis kokulu
antrenman eşyaları… Hiç bitmiyordu ki! N’olurdu sanki en azından iki
akşam üst üste giyiverseydi aynı formayı. Yine kirlenmiyor muydu sanki!
Bazen çok kızınca, giysileri köpek gibi koklayıp, uygun olanlarını havalandırıp
yerlerine koyuverdiği de oluyordu, ‘Al bakalım, benden sana
hediye!’ diye. Lakin makine büyüyünce, aman tam kapasite çalışsın, yok
boşa dönmesin diye, bu sefer de başladı mı ha bu kirlenmiştir, ha bu da, ha
bu da, diye gerekli, gereksiz her şeyi makineye tıkıştırmaya.
Bu sefer siyahlar açık ara öndeydi. Öbekasyon işlemi sonrası kulaklarından
tuttuğu gibi doldurdu hepsini makinenin pırıl pırıl parlayan madeni
tamburunun içine. Kapkara kesilmişti kapağın gerisi. Eliyle çamaşırların
üstünü şöyle bir yokladı. Evet, biraz daha yer vardı. Satıcı çocuk öyle
öğretmişti, ’Elin girecek kadar yer kalacak “teyze”!’. Aklına gelince,
‘Münasebetsiz, nereden teyzesi oluyorsam! Olsa olsa ablası olurum.’ diye
söylendi. Kapağı hızlıca kapatıp, yeni çıkan, siyahlar için özel deterjandan
fazla fazla doldurdu hazneye. Yanındaki göze de yasemin ve nergis kokulu
yumuşatıcıdan koydu muydu, gerisi iki tuşla bir starttı. Allahtan bu yeni
makinede yumuşatıcıyı baştan koyabiliyordu da koşuşturmuyordu artık.
Neydi o öyle bir evvelki! Yok, son su alma işlemini kovala da, yetişip
ondan önce yumuşatıcıyı koy da daha önce gelen sular alıp götürmesindi
mereti. Neyse, kurtulmuştu çok şükür o sonsuz takip işinden de…
Belini doğrulturken düşündü, yılbaşına daha bir hafta vardı. Hesapladı, ‘Bugün
Pazar… Siyahlar ancak yarın akşam kurur. Olmadı fayrap açarım radyatörleri…
Demek ki Salı beyazlar, Çarşamba kururlar, Perşembe de son renkliler…
Cumaya da onlar kurudu muydu oldu da bitti maşallah!’ dedi. Yılbaşı
da cumartesi gecesiydi. Tertemiz, boş sepetle girmeyi başaracaktı inşallah bu
yeni yıla ki ohhh şöyle bir rahat etsindi bütün sene.
Plan hazırdı. Aileyi de ‘Bana bakın yılbaşı akşamına kirli istemiyorum sepette.
Kim nesi varsa atsın şimdiden, yıkansın. O akşam tertemiz olacak o sepet,
anlaşıldı mı, sonra karışmam ha!’ diye sıkı sıkı tembihlemişti. İçi rahattı,
artık!
Şimdi misafirine odaklanabilirdi. Messi’nin kız arkadaşı gelecekti yılbaşında,
tanışmaya. Ne gerek varsa! ‘Millet sevgilisini alır gider oraya, buraya…
Bizim akıllı da getirir anasının dizinin dibine. Eee, çocuk futbol oynuyor ya,
kıvrak zekâ ne de olsa! Var mı öyle Nefise Hanım sofrası gibi şaşalı yemek,
üstelik bedavadan, arkadaşı da beleş! Nerde beleş orda yerleş. Uyanık ya!
Bi’ de demez mi -Annecim kız arkadaşımı seninle tanıştırmayı çok istiyorum.
Döktürürsün yine di mi, o gece? Nefise Hanım dolmasını duymayan kalmadı
zaten. Ha, merak etme çok kalıp yormayız seni, bir gibi kalkarız biz. Ailesi
merak etmesin! – Bak, bak, bak!!! Külahıma anlat sen onu zibidi. Diyemiyorsun
tabii, kulüpler ateş pahası, bari yemeği bedavaya getireyim de Zeyna
mıdır, ne halttır, loca param çıkışsın oraya. Ah, ah, siz giderken biz dönüyorduk
amma kimin umurunda?’ diye söylendi kızgınlıkla.
Yılbaşı gelip çatmıştı, bile… Plan tıkır tıkır işlemiş, sepet boşalmıştı nihayet.
İnanmaz gözlerle gidip gelip kontrol ediyordu. Bir kez daha baktı. Evet bomboştu.
Gözü yeni makinesine takıldı. Gülümseyerek göz kırptı ona. Hatta bir
de “Sevgilim” diyerek öpücük yolladı. Düşündü sonra sevgilisi miydi gerçekten,
hain miydi yoksa? Bilemedi.
Her şey mis gibi yıkanmış, ütülenmiş, yerlerine konmuştu. “Sıfır Kilometre
Sepet” hedefi yılbaşı öncesi tutturulmuş, sıra mutfağa gelmişti. Yılların
alışkanlığıyla liste kafasında hazırdı. Zaten menüye karar verdin mi gerisi
kolaydı. Lahanaları da geceden haşlamıştı ya, hızlıca yapmaya koyuldu. Hava
kararmaya başlamıştı, iş bitti. Hemen bir yorgunluk kahvesi yaptı kendine,
içti kendisiyle. ‘Birazdan damlar bizimkiler!’ diye geçti aklından. Bir masa
kalmıştı hazırlanacak. Ayaklarının sızladığını hissetti. ‘Bi’ de derler ki n’olacak
ya! Ev işi işte!’ diye düşünürken bir hüzün kapladı yüreğini.
Saat sekizde bütün aile masadaydı. Yenildi içildi, kadehler kalktı yeni yıl
şerefine. Sohbet, muhabbet, müstakbel gelin-kaynana birbirini süzmeler
falan derken beş dakika kalmıştı yeni yılın girmesine. Nefise Hanımın
gözü saate takılınca bir çığlık attı ‘Aaa, yılbaşı geliyor! Kalkın kalkın!
Oturmayın, hadi!’ dedi herkese, ‘Yoksa bütün yıl oturursunuz.’ Kalkıp,
banyoya doğru seğirtti. Rujunu tazelemek istiyordu. Sepet boştu ya çok
şükür, e, bi’ de güzel olsa fena mı olurdu yani!
Banyoya girince gözü çamaşır sepetinin durduğu dolaba takıldı. Kapak
hafif açık duruyordu. İşkillendi. Telaşla açıp baktı ki Messi yapacağını
yapmıştı. Kırmızı renkli, beyaz puanlı bir boxer sepetin dibinde boylu
boyunca uzanıyordu. Kan beynine sıçramıştı. Birden kırmızı donun beyaz
puanlarının zıp zıp zıplayıp ona doğru kahkahalar atarak alay ettiğini
görür gibi oldu. Gözlerini kırpıştırdı. Elleriyle kulaklarını kapadı ama nafile…
Kahkahalar gittikçe yükseliyordu. Gözü hızla saate kaydı. Topu topu
iki dakikası vardı. ‘Hay senin kız arkadaşına da, yılbaşı hediyesine de!’
diye kızdı. ‘Yıkanmadan giysen ölürsün sanki!’ derken bağırmaya baş-
lamıştı. Kafasında şimşek hızıyla bir ses dolanıyordu; ‘N’olacak şimdi,
n’olcak-cak-cak?’ diye yankılanarak.
Bütün planları alt üst olmuştu işte. O sırada salondan, ‘Anneee neredesin,
koş hadi, saat on iki!’ diye bağırıyorlardı. Hızla sepete hamle yaptı,
kırmızı puanlı paçalı donu yakaladığı gibi pantolonunun üzerine giyiverdi.
Fırlayıp çıktı.
Salonun ortasına bomba düşmüştü adeta! Herkes fal taşı gibi açılmış
gözlerle Nefise Hanıma ve kırmızı donuna bakıyordu. “Mutlu Yıllar” diye
bağırdı. Gelin adayı, “Aaaa, bu senin donun dil mi?” diye Messi’ye dönerken,
elindeki kadehten, şarap yavaş yavaş canım yılbaşı masasının üzerine
dökülmeye başladı. Örtü kıpkırmızı kesilmişti, Nefise Hanım da! Messiyi
savuştururken, kız arkadaşından son dakka golünü yiyivermişti. İki eli iki
yana düştü, iskemleye çöküverdi. O an günün bütün yorgunluğunu iliklerine
kadar hissetti! ‘Buymuş demek ki’ dedi, ‘Hayat, sen planlar yaparken
başına gelenlermiş.’
Şarap, masa örtüsünden halıya damlamaya başlamıştı bile.