Hiç biri değil öğretmenim. Elektrikler de kesilmedi, misafir de gelmedi. Ders çalışamamamın nedeni çok daha büyük. Biliyorsunuz gecekonduda oturuyoruz, sobayla ısınıyoruz, yer sofrasında yemek yiyoruz. Hepimiz, yani anam, babam ve üç kardeşim aynı odada yatıp kalkıyoruz. Dün gece çok soğuktu. Her yer buza kesmişti. Anam, babamın topladığı çalı çırpıyla sobayı yakmaya girişti. Tutuşturması uzun sürdü. Ne de olsa ıslaktılar. Neyse biraz gaz döktü, yandılar. Anam çorbayı pişirirken toplandık sobanın etrafına. Isınıyoruz. Bir ara soba tütmeye, odaya duman dolmaya başladı. Babamı bir öksürük tuttu. Açtığı camdan attı sigarasını bahçeye. Borular tıkandı herhalde dedi. Bu arada en küçük kardeşimin dumandan genzi yanıp ağlamaya başlayınca dış kapıyı da açtık. O da babam gibi öksürmeye başladı. Odanın içi buz gibi oldu tabi. Anam mutfaktan bağırdı, çorba pişti, tasları çıkarın diye. Benim küçüğüm yatağın altından çorba taslarını çıkarıp sofra tahtasına dizdi. Kaşıkları da ben koydum. Babam ekmeği böldü. Anam az sonra dumanı tüten, mis gibi tarhana çorbasıyla içeri girerken genzi dumandan yanan en küçük kardeşim ana diye koşarak eteğine yapışmasın mı! Elindeki çorba tenceresiyle anamın dengesi bozuldu. Kaynar çorbayla birlikte sofranın üzerine düşmesin mi! Anam bir tarafa, tencere bir tarafa. Babam, amanın çocuklara bir şey olacak diye yerinden fırladı. Bizleri korumaya çalışırken ayağı sofra örtüsüne takıldı, o da sobanın üstüne düşmesin mi. Hepimiz bir kenara sıçradık. Anam, eyvah çocuklar yanacak diye bağırmaya başladı. Babam, anama bağırma, yok bir şey dedi. Fakat soba devrildi, borular yerinden çıktı. Odanın içi göz gözü görmez oldu. Bu arada devrilen sobadan sıçrayan ateş yatağı tutuşturmasın mı? Yani evimizde bildiğin yangın çıktı öğretmenim. Anam kaçın diye bağırdı. Babam son anda yatağın üstünden kaptığı battaniyeyi üstümüze atarak bizleri dışarı çıkardı. Bahçedeki çınar ağacının altına götürdü. Arkamızdan dışarı çıkan anam daha yanımıza gelmeden, gördün mü başıma geleni diye bağırdı. Ne oldu kadın dedi babam. Ne olacak, bugün getirdiğin paralar yastığın altındaydı. Hadi bir koşu gidip al dedi babama. Bu sırada pencereden alevler çıkmaya başlamıştı. Kimse girmesin dedi babam öfkeli bir sesle. Yerin dibine batsın paralar. Canımızdan üstün mü? Yanarız valla. Anam babamı dinlemedi. Ben onları kolayına mı biriktirdim diyerek fırın ağzına benzeyen kapıdan dumanları yararak evimize girdi. Babam tepinmeye başladı. Ulan kadın, öldüreceksin kendini diye haykırdı boğuk bir sesle Öksüz kalacak çocuklar, sonra nasıl bakarım ben onlara. Anam hala içerdeydi. Kardeşlerimle birlikte Ana, Ana diye bağırıp ağlaşmaya başladık. Ses vermiyordu. Yandı mı, öldü mü diye korku içinde beklerken anam yüzü gözü dumandan simsiyah, boğulurcasına öksürerek çıktı evden. Birkaç adım attı atmadı yere yığıldı. Babam anamın yanına koştu, kollarından tutup sürükleyerek yanımıza getirdi. Zor nefes alıyordu. Babam bir tokat attı yüzüne. Biraz kendine geldi. Anam ağlamaya başladı. Yandı paralar, dedi. Nedir bu başımıza gelenler. Bir uğursuzluk var gene üstümüzde. Gitti onca emek diyerek böğürmeye başladı. Bu sırada itfaiyenin sesini duyduk. Üst taraftaki gecekondunun kızı, Nesrin abla, konfeksiyonda çalışıyor, cep telefonu var, haber vermiş olmalı. İtfaiyeciler hortumları döşediler, ellerinde baltalar, kancalar kapıyı pencereyi kırıp içeri su sıkmaya başladılar. Kondumuz meyilli bir yere yapıldığı için itfaiyecilerin sıktığı su bir süre sonra bizim oturduğumuz çınarın dibine doğru gelmeye başladı. Bahçemizi sel aldı anlayacağın hocam. Anam dere gibi akan suları görünce evi de paraları da unutarak, amanın dedi. Ektiğim domatesler, biberler, maydanozlar, naneler harap oldu. Vah yazık diye ellerini dizine vurup dövünmeye başladı. Sigarası ağzında babam, delinin söylediğine bak hele diye homurdandı. Canımızın kurtulduğuna şükret. Ucuz atlattık hamdolsun. Yeniden yaparız kondumuzu da bahçemizi de. Merak etme sen Nazlı, diyerek anama sarıldı. Yangın sönmeye yüz tutmuştu ki yandaki evden bir feryat yükseldi, ninem düştü diye. Onların gecekondusu iki katlı. Dört kişi çalışıyorlar. Babam bizi bırakıp o yana koştu ne oldu diye. Kaynanam dedi Sabahat abla ağlayarak. Yangını seyrediyordu garibim dedi. Heyecanlandı birden, kurtarın onları diye bağırmaya başladı. Fazla eğilince başı döndü zaar. Balkondan düştü. Nesrin ablanın telefonu bir daha çalıştı. Bu sefer cankurtaran için. Babam kadını kucağına alıp çınarın altına getirdi. Oğlu, kızı, torunları geldiler. Kadının gözleri kapalı, nefes alıyor mu, almıyor mu belli değil. Öldü diye ağlaşmaya başladılar. Durun dedi anam, Allah’tan umut kesilmez. Eski topraktır O. Kurban olduğum nelere kadir değil ki. Açılın biraz nefes alsın. Kadını cankurtarana bindirdiler. Düdüğünü acı acı çalaraktan gitti. Büyük kızı arkasından ellerini açmış ağlayarak dua ediyordu, Allah’ım sen kurtar onu, diye. Bu arada itfaiye bizim yangını söndürmüştü. Evimizden sadece dumanlar yükseliyordu. Çatı çökmüş, neredeyse dört duvar kalmıştı.

Birden aklıma geldi, çantam diye bağırdım. Yarın sınav yapacak öğretmen. Başlarım çantana diye üstüme yürüdü babam. Anam arkasına sakladı beni. Dersimi yemekten sonra yapacaktım. Ama defterim, kitabım yanıp kül olmuştu. Artık söylerim öğretmene başımıza gelenleri. İsterse inanmasın.

Ağacın altında titreyerek beklerken oturduğum yerde birden bir ıslaklık hissettim. Allah kahretsin diyerek yekindim. Yine altımı ıslatmıştım. Böyle rüyalar beni korkutuyor. Bir türlü uyanamıyorum. Sonra da yatağa kaçırıyorum. Allah bin belamı versin. Bu kaçıncı?

Ya, işte böyle böyle oldu öğretmenim desem inanır mı ki?