Bir yıl önceydi, kalplerdeki boşluğu örerek kapatan kadınla tanışmam. Uzun boylu, gülüşü güzel ama hüzünlü gözleriyle dikkatimi çekmişti. Farklılık vardı duruşunda. Yaşamın kıyısında dolaşan insanların davranışlarında herkesin hemen fark edemeyeceği bir gizem vardır. Bu kıyıya gidip gelmişseniz ya da o kıyıda halen dolaşmaktaysanız hissedersiniz bunu. İncecik bir titreşimdir o. Karşılıklı sarıp sarmalamayı düşünürsünüz; bir göz teması yeter buna. Ben de o kıyıda dolaşıyordum. Çizgideydim. Adım atsam sonsuz boşluğa düşecektim bunu biliyordum. Boşluğun yansıması kalbe yerleşiyordu. Kalbinin içinde taşıyordun her saniye. Onunla tanıştığımda kıyıda oturmuş örgü örüyordu. Neredeyse gözle görülemeyecek incelikteydi yaptığı iş, elleri hızlı hızlı hareket ediyordu. Bir süre sessizce izledim. Varlığımı hissetmiş olacak ki başını yaptığı işten kaldırmadan,
“Gel otur lütfen,” dedi.
Ayakları boşlukta sallanıyordu. Yanına oturdum. Örgüsüne odaklanmıştım. O zamanı yokmuş gibi hızla devam etti.
“Oh! Sonunda bitirdim,” dedi. Yüzünü yüzüme yaklaştırarak. “Bunun ne olduğunu öğrenmek ister misin?”
“Herhalde sıkıntıdan örüyorsun,” dedim. Kocaman bir kahkaha attı. Gülüşü yankılandı, onun gülüşüne ben de katıldım. Uzun zamandır ilk kez dudaklarım gülmek için kıpırdanmıştı.
“Gel gel birlikte gidelim, sıkıntıdan diyorsun ha!” Tekrar bir kahkaha, bu kez biraz bozuldum. Suratımı astım.
“Sizi tanımıyorum bile ne yapmak istiyorsanız yapın. Ben bu kıyıda oturmaya devam etmek istiyorum.” Küçük bir çocuk gibi dudaklarımı büzüp omuz silktim.
“Eh öyleyse tanışalım. Ben Sümbül. Mor da diyebilirsin hatta tercih ederim.”
“Mor mu? Renk gibi mi?”
“Evet evet. Mor sümbül dağlarda açanlardan. Çok severim. Annem de çok severmiş. Bizim memleketin dağlarında açarmış. Doğduğum yerde. Peki sen kimsin buralarda ne yapıyorsun?”
Gönüllü değildim paylaşmaya. Yaşamım ellerimden kayıp gitmişti. Her şeyimi kaybetmiştim. Sağlığım dahil. Yanımda kimse kalmamıştı. Öyle karışık duygular içindeydim ki. Kızgınlık vardı en baskını. Sonra hasret sonra pişmanlık. Kendime acımak istemiyordum ama içten içe acıyordum da. Dışarıdan ne kadar güçlü görünsem de çürüyordum.
“Peki sen bilirsin. İstediğin kadar kal burada ama benim gitmem şart. Bekleyen biri var.”
Merak duygum hepsinden ağır bastı. Takıldım peşine. Bir adımı boşlukta düştü düşecek adamı görünceye kadar kıyı boyu yürüdük. Mor çığlık çığlığa bağırdı.
“Dur bekle. Yetiştirdim.”
Adam gözyaşları içinde döndü. Mor adama sarıldı. Birlikte ağlamaya devam ettiler. Sonra ne yaptı nasıl yaptı anlayamadan elindeki örgüyü adamın göğsünden içeri sokuverdi. Gözlerime inanamıyordum. Adamın bedeninden kalbine doğru girdi çıktı saniyeler içinde.
“Tam oldu bak. Boşluğu mümkün olduğunca kapattım ama tamamen kapanması sana bağlı. Biliyorsun onu güzelliklerle beslemezsen tutmaz düşer.”
“Çok iyi biliyorum. Çabalayacağım elimden geldiğince.”
Ağır adımlarla kıyıdan uzaklaşan adamın ardından baktık.
“Anlatacak mısın?” dedim.
“Gördüğün gibi anlatacak pek bir şey yok. Boşlukları kapatmaya çalışıyorum gücümün yettiğince. Temas ettiğim kişide görüyorum bunu. Hissediyorum. Beklediği kadar değil belki ama yapabildiğim kadar, ulaşabildiğim kadar. Her şey öyle değil mi zaten? Senin için de örmemi ister misin?”
“Bana yaptığını öğretmeni isterim. Kendim örmeyi becerebilirsem…”
İşte bir yıldır birlikteyiz. Kendim için ördüm acemi işi. Önceleri tutmasını beceremedim. Sonra sonra ustalaştım. Mor kadar hızlı değilim henüz ama kendim ve başkaları için durmadan örüyorum.
Bazılarına öyle güzel uyuyor ki örgümüz, bazılarıysa söküp atıyor yaptığımızı, koşarak boşluğa atlıyor. Her şeye rağmen, umutla hem kendi kalbimizi hem de başkalarınınkini doldurmaya devam ediyoruz.