Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl-ü bahâdır,

Bir sengine yek pare Acem mülkü fedadır.

Bir gevher-i yek pare iki bahr arasında,

Hurşid-î cihan-tâb ile tartılsa sezâdır.

Şair Ahmed Nedim (1681-1730). Şiirin tamamı on iki beyittir. Lâkin ilk iki beyit İstanbul’u anlatmak için kâfidir.

Asırlar boyunca İstanbul’a dair şiir, roman yazan, resmeden; iki kıta arasındaki bu kent, yerli yabancı sanatkârlar için bitmez tükenmez bir hazinedir. “Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul” diye seslenen Yahya Kemâl’in bu değerli şiirini besteleyen Münir Nureddin ile musikiye de konu olmuştur. Sadece o kadar mı? Bir tatlı huzur almaya gidilen KALAMIŞ, her gece mehtaba çıkılan HEYBELİ, şen gönüller yatağı BOĞAZİÇİ hep İstanbul için dile getirilmiştir. 

İstanbul 330-1923 yılları arasında yaklaşık 16 asır başkent olarak yaşamıştır. Özellikle Fransız gezgin ve kültür insanlarının ilgisini çekmiş, XIX. yüzyılda İstanbul için yazdıkları eserler nedeniyle bir saygı olarak adları bazı semt ve caddelere verilmiştir (Taksim, Talimhane’de Lamartin, Çemberlitaş’ta Klod Farer caddeleriyle Eyüp Sultan’da Piyer Loti semti). 

Orient Expres’in son durağı neresiydi? Constantinople. Bu trendeki bir cinayeti anlatan polisiye yazarı Agatha Christie hangi otelde kalmıştı? Pera Palace. Neresini anlatmalı bu şehrin bilmem ki? Boğaziçi, Sultan Ahmet, Ayasofya, Eyüp, Haliç, adalar, Yedikule, saraylar, Kızkulesi, camiler, çeşmeler, hamamlar, Yere batan sarnıcı, yalıları, köşkleri, kapalı çarşısı, kemerleri, surları. Hangisini, söyleyin!? 

İstanbul’da yürüme mesafesinde ve birkaç dakika içinde 12-13 asır öncesine gidebilirsiniz. Örneğin 1616 yılında yapılan Sultan Ahmet Camisi’nden yola çıkın, 100-150 adımda, 360 yılında yapılan Ayasofya’ya varırsınız. Bilmiyorum, böyle bir kent daha var mı dünyada?

Birçok yazarımız eserlerinde İstanbul’u ve insanlarını anlatmıştır. Sâlah Birsel (Boğaziçi şıngır mıngır, Ah Beyoğlu, vah Beyoğlu), Kemâl Tahir (Esir şehrin insanları, Esir şehrin mahpusu), Yaşar Kemâl (Kuşlar da gitti), Yakup Kadri (Sodom ve Gomore), Reşat Nuri (Damga), Murathan Mungan (Son İstanbul), Deniz Som (Hey İstanbul,1-2) ve daha birçoğu. Selim İleri’nin altı ciltlik İstanbul güzellemesi, okuyanın içini ısıtır. Kitapların adı bile insanı sevindiriyor. İstanbul – Hatıralar kolonyası, İstanbul – Seni unutmadım, İstanbul – Yıldızlar altında, İstanbul Tramvayları (Sevim Burak, bir öyküsünde Anadolu yakası tramvaylarından söz açar. Madam Nıvart’ın bindiği tramvay Üsküdar’dan Kısıklı’ya gider).

 

Konaklarının beyzadeleri, fakirhanelerin çamaşırcı kadınlarıyla İstanbul sokaklardaki onlarca yoğurtçu, saka, simitçi, bozacı, macuncu, veresiye veren bakkalı, eski kitapları alan-satan sahaflar, arzuhalciler, hacı yağı satanlar, oduncu-kömürcüler, aktarlar, çardaklı kahvehaneler, açık kolonya satan, kadınların kaçmış naylon çoraplarını onaran manifaturacılar kim bilir bağrında ne öyküler barındırıyor? Sadece insanlar ve mekânlar mı? Cihangir’de 12 yıl oturan bir Fransız yazar İstanbul’un Köpekleri’ni anlatan bir kitap bile yazdı (2009, YKY, C. Pinguet). 

Kiltablet fanzini Nisan 2020 sayısının konusunu İstanbul Öyküleri olarak belirledi. Bu sayımızda yazarlarımız Elvan Arpacık, Meltem Uzunkaya, Tuba Tunçay, Dilek Yılmaz, Ayşegül Gezgin, Zeynel Özbalçık, Hale Ünsal Karlıtepe öyküleriyle; Yurdagül Şahin ve Billur Akgün “Botter Apartmanı” romanının yazarı Ayşe Övür’le yaptıkları söyleşiyle; Dilek Yılmaz, Selim İleri’nin yazdığı “Yıldızlar Altında İstanbul” kitabının tanıtımıyla yer aldı. Yaşanmış, yaşanmamış öyküleri yazmak sizlere kalmış. Teşekkürler ve keyifli okumalar Kiltablet dostları.